ON DOKUZUNCU BÖLÜM

241 80 157
                                    


AHSEN


Bence tanrı ilk defa bir insanı ateşten yarattı, içimde ki karanlığı başka türlü açıklayamam.



Resim çizmeye sekiz yaşında başlamıştım. Doğuştan gelen güzel bir çizim yeteneğim vardı. O zamanlar ruhumu ve düşüncelerimi tabloya aktarırdım. Bu az da olsa kabinde ki yükü ve karanlığı azaltıyordu. Babam çizdiğim resimleri çok severdi. Annem ise çizdiğim resimleri görünce, hem üzülür hemde dünyaya bir canavar getirdiği için kendinden nefret ederdi, bendende. Hatta en çok benden nefret ederdi.

Ancak o her ne kadar resimlerimi sevmese de, aslında ben onun için resim çizerdim. Çünkü her resmimde, içimde ki karanlığı tuvale kusardım ve onu orada hapsederdim.



Doğum günlerim hep şatafatlı olurdu, hatta babam doğum günümü kutsal bir gün olarak görürdü. Malikanenin dışı ve içi küçük ışıklarla süslenip, çeşitli yemek ve tatlılar yapılırdı. Ben ise yere kadar uzanan beyaz geceliğimle, bir melek gibi etrafta gezinip dururdum. Doğum günlerimde özel hissediyordum ve bunu seviyordum.



Ancak doğum günlerim her zaman güzel olmuyordu. Dokuzuncu yaş günüm geldiğinde, babam beni yanına çağırdı ve doğum günüm için hangi hediyeyi istediğimi sordu. Diğer çocuklar gibi oyuncak ve süslü parlak kıyafetler istemem babam tarafından yasaklanmıştı. Çünkü ben onun gözünde hiç bir zaman çocuk olmadım. Malikanede de bıçaklar ve silahlar dışında uğraştığım tek şey resim çizmekti. Ve o zamanlar resimlerim kaos, katliam ve ölümü yansıttığı için, kırmızı ve siyah boyalarım çabuk biterdi. Bu yüzden bende o gün hediye olarak, bir sürü kırmızı ve siyah boya istemiştim. Babam bu isteğimi kabul etmişti..



Akşam olup benimle aynı boyda olan pastanın mumlarını üfledikten sonra, sıra hediyelere gelmişti. Annem de benim gibi malikaneden hiç dışarı çıkmadığı için doğum günlerim de hediye olarak bana her zaman çikolatalı kurabiyeler yapardı. Her ne kadar babam sadece doğum günlerimde çikolata yememe izin verse de, ben gizlice annemin yaptığı kurabiyeleri yastık kılıfımın içine saklayıp aylarca yerdim ve bir kaç gün sonra küflenip bozulsalar da yemeğe devam ederdim.


Ben en çok ta annemin yaptığı kurabiyeler için doğum günlerimi severdim. Annemin yıl boyunca sadece bir kere benim için uğraşıp -babamın zorlamasıyla- yaptığı tek şey o kurabiyelerdi. Gerçi bir kaç kere içine fare zehri koyarak beni öldürmeye çalışmıştı ama bunu pekte fazla umursamadım. İnsan sevgiye alıştığı gibi, nefrete de alışabiliyor.



O akşam annem hediyesini verdikten sonra sıra babamın hediyesine gelmişti. Özenle hediye paketi yapılmış büyük kutuyu, ne olduğunu bildiğim halde heyecanla açmıştım ve içinde sadece siyah boyaların olduğunu görünce de, babama ' Kırmızı boyaları almayı unuttun mu ?' diye sormuştum ve oda bana. 'Benimle gel' deyip elimi tutmuştu.



Beraber malikanenin en üst katında olan odama ulaştığımız da, babam arkamda durup tek eliyle gözlerimi kapatırken odanın içine girmiştik. Mutluluğum odamın içinde ki kokuyu alınca sönmüştü. Çünkü benim odam o gün ölüm kokuyordu.

ANLAŞMA 🖤Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin