please leave me scars

9 4 30
                                    

nehrin bu kıyısı apollo'nun kutsal bölgelerinden biriydi. kimsenin bilmediği ama hyakinthos'a kapısı sonuna dek açık olan küçük bir cennetti burası. apollo öylesine rahattı ki tek omzundan bedenine yarım yamalak sarılan bir kumaş dışında bir şey giymeye zahmet etmemişti. her nasılsa bu kumaş üzerinde sürekli hareket hâlindeymiş gibi duruyor, ne tenine değiyor ne de yere düşüyordu.

hyakinthos sevgilisini tanrı olarak düşündüğünde çoğu şeye hâlâ alışamamıştı. dokunduğu her lir teli, attığı her ok, hyakinthos'a her dokunuşu.. bunlar bile onu büyülemeye devam ederken apollo ona daha fazlasını göstermekte ısrarcıydı.

şimdiyse bir ağaca yaslanmış, tembel bakışlarını hyakinthos'un üzerinde gezdiriyordu. hyakinthos da ona uzun uzun bakmak istemişti ama böyle yaparsa tanrının güzelliği karşısında aklını yitireceğini düşünüyordu.

yayını dikkatlice, sırf apollo'dan diye üstüne titreyerek yere bıraktı. "bence artık yeterince iyi bir nişancıyım," dedi gözlerini kaçırarak. "okumu salıvermeden rüzgârı bile hesaplayabiliyorum."

apollo güldü. kabul ediyordu, gerçekten yetenekli bir gençti, ama ona kalırsa hâlâ çok yolu vardı önünde. "öyleyse tek bir sorum var," derken eliyle bacağını patpatladı. "sana doğru gelen bir oku, okunla yarabilir misin? cevabın evetse artık talim yapmayacağız."

"böyle bir şey mümkün mü?" hyakinthos'un gözleri kocaman açılırken şaşkınlıktan bir an hareket etmeyi unutmuştu. hemen kendine gelip neredeyse koşar gibi tanrının kucağına atladı. "havada uçan şu serçeyi vursam, sayılmaz mı?"

apollo aslında bu kadar katı değildi, sadece şakalaşıyordu onunla. sevgilisinin boynunu nazikçe okşarken bakışları da sesi de aniden derinleşmişti. "ne kadar sabırsızsın."

böyle anlarda hyakinthos'un içi ürperiyordu. tanrının aklından neler geçtiğini bilemiyordu ama bilmek için dayanılmaz bir istek duyuyordu. kafasını hafifçe yana eğerek "sabırsızım çünkü sonsuzluğa sahip değilim," diye karşılık verdi. "gençliğim de bir gün beni terk edecek, belki gençliğimle birlikte sen de beni terk edeceksin."

apollo buna öfkelenmiş gibiydi, ancak sevdiğine öylesine kıyamıyordu ki öfkesini bile dudaklarını öperek çıkardı. "terk etmeyeceğim," dedi sadece. "aşkıma inanmıyor musun?"

hyakinthos'un kendine gelebilmesi için birkaç saniye nefeslenmesi gerekmişti. apollo daha önce hep şefkât ve özenle dokunmuştu ona, ilk kez böyle bir hırsla yaklaşıyordu. "sana tapıyorum ben, ağzından çıkan bir şeye inanmamam mümkün değil."

bu kez hyakinthos cüretkâr davranıp sevgilisini öpmeye başladı. bu öylesine nadir oluyordu ki apollo'nun öfkesi anında yok olmuştu.

ama yerini derin bir kederin kaplaması çok sürmedi.

hyakinthos elleri tanrının saçlarının arasındayken duraksadı. bir şeyler olduğunu anlayabiliyordu ama sormaya çekiniyordu, tanrısal işlerden ne anlayacaktı ki zaten? haddini aşmaktan korkuyordu. yine de dayanamadı ve usul usul parmaklarının arasındaki saçlarla oynarken "seni nasıl iyileştirebilirim?" diye sordu.

apollo ilk kez çaresiz duruyordu. işin aslı sevgilisini ölümsüz yapmanın yollarını arıyordu ama babası zeus buna pek de sıcak bakmıyordu.

"varlığımın başından bu yana hiç olmadığım kadar iyiyim zaten." genç aşığını belinden yakaladığı gibi huylanmasını, belinin hızla içeri bükülmesini sağlamıştı. hyakinthos kıkırdayarak kucağında oturduğu bedenin omuzlarından tutundu.

esen rüzgârla hyakinthos'un ensesine kadar uzayan saçları savruldu. serin hava onu üşütmüştü, içini ürpertmişti. apollo'ysa yarı çıplak olmasına rağman rüzgârı hissetmemişti bile.

"bahar geliyor," dedi düşünceli tavrıyla. "ama buralar baharda bile serin kalmayı başarıyor."

apollo şöyle bir etrafına baktı, garip bir şey hissettiğini düşündü bir an için ama her zamankinden farklı bir şey gözüne çarpmamıştı. hem burayı kimse bilmiyordu zaten, boşuna endişelenmeyecekti.

"insanların yaşadığı yerler hava değişimlerini daha çabuk hissediyor, buradaki toprağın ısınması için zaman gerekiyor." bedenini nazikçe kendi bedeniyle sarıp, hyakinthos'u ağaca yaslayarak yerlerini değiştirdi. rüzgârın ona ulaşmasını engelliyordu şimdi, hem yüzü de daha yakınındaydı. "daha iyi mi?"

genç hyakinthos pembeleşen yanaklarıyla kafasını salladı. nefesi kesiliyordu, elleri titriyordu böyle anlarda. pembe parmak uçları nazikçe apollo'nun çenesinde gezinirken "tanrı olmasaydın dahi sana aşık olurdum," diye itiraf etti.

gencin insanlar, tanrılar ve diğer ilâhi varlıkları içeren bir aşık listesi olduğunu bilen apollo buna muzipçe gülmüştü. "öyle miymiş?" diye sordu devamını duymak istercesine.

"kimsenin tanımadığı bir ozan olsaydın dahi ben sana aşık olurdum." tanrının elini usulca alıp göğsüne bıraktı. duygulanmış hissediyordu kendini ve dibinde olmasına rağmen ona baktıkça derin bir özlem duyuyordu.

"seni sevmenin beni öldüreceğini bilsem dahi sana aşık olurdum."

işte bu, tanrının henüz anlayamadığı bir sevme biçimiydi. gözleri hissettiği karmaşada boğuldu, tenindeki o ilâhi ışık bir anlığına sarsıldı ve dalgalandı. "bunu istemezdim," dedi içi titreyerek.

ama hyakinthos isterdi. bunu söylemeye fırsat bulamadan apollo üzerine kapanmıştı. gencin tenine batarak esen son bir rüzgârın ardından hava dinginleşti, bulutlar hareket etti.

zephiros durmadan hyakinthos'u arıyordu. son zamanlarda tanrı onu kaptığı gibi bir çırpıda uçuruyor, en gizli mabetlerine sokuyordu. arkalarından bir gölge gibi uçup duruyordu zephiros, bazen aylarca onları bulamadığı oluyordu.

tek istediği aşık olduğu gencin ışıldayan yüzünü uzaktan da olsa görebilmekti, ama tanrı ondan bunu bile esirgeyecek kadar bencildi, bir hazine gibi saklıyordu sevgilisini. yerlerini bulsa bile apollo bir şekilde hyakinthos'u saklamayı başarıyordu. tıpkı şu an olduğu gibi önüne geçiyor, geniş omuzlarıyla üzerine kapanıyordu.

zephiros sefil durumdaydı. sırf onun kokusunu alabilmek, onu biraz olsun hissedebilmek için acı acı esip duruyor, rüzgârıyla ondan ne kalırsa mağarasına taşıyordu. tabii elindekiler çok geçmeden kaybolup gidiyordu.

"seni sevmenin beni öldüreceğini bilsem dahi sana aşık olurdum."

hyakinthos yalancıydı. bir tanrı olduğu için gözünü bile kırpmadan onu seçtiği ortadayken, tatlı gençliğini feda edecek kadar seviyor olamazdı apollo'yu.

aşıklar çimlerin arasında birbirlerine sarılıp öpüşürken batı rüzgârı daha fazlasına katlanamayacaktı. kanatlarını gökyüzüne çırpmadan önce, hissettiği dayanılmaz öfkeyle oradan uzaklaştı.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Apr 21 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

hyacinth : please forgive meHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin