Ok

112 20 2
                                    

İyi okumalar, bu kitabın da okunması az, tabi her şeyin zamanı var yavaş yavaş olacak ama, insanda azıcık yazma hevesi kalmıyor bazen, zaten iç açıcı yorumlarınız sağolsun efsane yani. Neyse okuyun hadi izin verıyorum.

-

-

-

Horoz sesi beynimde yankılanıyordu. Neredeyse, kafamın altında ki yastık değil, taş olsa vura vura kafamı  parçalayacaktım. Normal bir horozun sesinin iki katı ses çıkarıyordu. Pes ederek araladım gözlerimi, odada yine tektim. Saat henüz erken olmalıydı ki, güneş daha yeni doğmaya başlamıştı. Aydınlık henüz etrafı bağlamamıştı. Tekrar uyuyamayacağımın bilincinde ayaklandım. Gece boyu tek gördüğüm şey o kadının feryatlarıydı. Daha fazla buna izin veremezdim.

Deimos beni eğitim alanına götürmese bile ben kendim bir şeyler yapmaya çalışmalıydım.  Yataktan kalkıp, lavaboya ilerledim, . Küçük ahşaptan bir yerdi. Zaten bu kısımda ki çoğu evler ahşaptı.Lavaboda işimi halledip, Aynanın karşısına geçtim. Eğilip buz gibi akan sudan yüzüme çarptım. Soğuk bütün bedenimi titretmişti. Hava sıcak olsa da bu su insanı üşütüyordu.  Havluyla yüzümü kurulayıp çıktım.  Üzerime deriden yapılmış kemerli ve hala adını bilmediğm o garip elbiseyi giydim. 

Kapıyı açıp salona adımlarken, aynı zamanda saçlarımı düzeltiyordum. Eve baktığımda deimos'a dair  bir ize rastlamadım. Kapıya yönelip dışarıya çıktım. Etrafa ve evin çevresine göz attığımda yoktu. Güneş yavaş yavaş açılırken, Etrafta ki güllerden birisi kendiliğinden kopup önüme yuvarlandı. Kırmızı güzel bir güldü. Sanırım bugünün mahkumu buydu.

Yutkunamadığımı hissettim. Yanımda Deimos varken ondan güç alıyordum. Şimdi ise tektim. Gözümün önünde güzel bir canlı yok oluyordu. Çok sürmeden elimde kül olmuştu.   Sarmaşık gülüydü sanırım, büyük sarmaşığa baktım. Üstünde bir sürü gül olsa da, sanki en içlerimde bile ağladığını hisseder gibiydim. Ağzı dili olmayan bir canlının ağladığını hissediyordum. Elime damlayan  göz yaşıyla kendimi daha fazla tutamadım. Biliyordum ki şimdi bir. Kişi daha ölecekti. Yine orman'dan yükselen bir feryat vardı sanki.

Hissediyordum. Orman bile içli içli ağlıyordu. Bağıra bağıra susuyordu. Susmak zorundaydı belki de, Olduğum yere çöküp  parmağımı dikenlerine rağmen sarmaşık güllerinde gezdirdim. Dikenlerin üstünde gezdirsem de batmıyordu. Hissediyordum, onlar da benden umut bekliyordu.  Onlar benim canımı acıtmazken, ben hiç bir boka yaramayarak onların canını acıtanlar kadar suçluydum.

Göz yaşlarımı silip hırsla ayağa kalktım.  Bahçe'nin ön kısmına geldim. Köşede duran  sopaları aldım. Bōjutsu yapacaktım. Deimos bana öğretmişti. Ondan önce kendimi toparlayıp, tamamen yalnız olduğumu hissetmeliydim. Elimde ki sopayı yan tutarak gözlerimi kapattım. Dinledim hemde çok sessiz.  Bir süre sonra yeni yeni ötmeye başlayan kuşların sesi geldi. Başarıyordum. Daha sonra rüzgarda sallanan ağaçların, yaprakların esinti sesleri geldi. Bir yerde bir su damlıyordu. Elimde ki sopayı havaya kaldırdım. Rüzgarın bile esinti sesini duyuyordum. Zihnimi açmıştım.

Elimde ki sopayı bir tur çevirdim. Gözlerim kapalıydı ama algılarım açıktı. Neyi ne yapacağımı çok iyi öğrenmiştim. Ardından sopayı dik tutup savurdum. Bir tur da arka tarafıma doğru çevirdim. Tekrar savurdum. Hızlı hızlı iki yanıma doğru çevirip sanki karşımda bir kılıç varmış gibi vurmaya devam ediyordum. 

Önümde ki ağaç bedenini daha tam yaklaşmadan hissedip tekrar geriye dönüp, çarpraz hareketlerle savurmaya devam ettim. Kollarım ağrımıştı ama devam etmeliydim. Günden güne bu ağrıları en aza indirmelliydim. Boynuma doğru sızan terleri en  ince ayrıntısına kadar hissediyordum.

Bir süre daha kapalı gözlerimle bahçede elimde ki sopayı sallamaya devam ettim. Karşımda adamlar varmışcasına savuruyor vuruyordum. Çok Sürmeden bir sıcaklık hissettim. Birisi vardı yakınımda,  kendi içimde  kısa bir savaş verdikten sonra karşımda beliren Deimos'la gülümsedim. Sopamı ondan tarafa doğru savurarak yakınına ilerledim.  İyice yaklaştıktan sonra boyun kısmında ki, şah damarının üstünü hesaplayıp büyük bir güçle savurdum. 

Geriye doğru savrulan sopamla kurtulduğunu anladım. Sırıtarak sıcaklığını hissetmeye devam ettim. Onun olduğunu bildiğimi biliyordu. Herhangi başka bir sıcaklık hissetsem hemen gözlerimi açardım çünkü.  Sopamı tekrar ondan tarafa savurdum, bu sefer bacağını hedeflemiştim. Ondan da kurtulup arkama geçmişti, bana arkadan saldırmasına izin vermeden, sopayı geriye doğru yatırıp bu sefer kafasından vurmuştum. Acı bir inilti duyunca gülerek gözlerimi açtım. Karşımda kafasını tutmuş koca bedenle kahkaha atıp boynuna atıldım.

Sıkıca sardım, tek koluyla belimi tutmuştu. Olduğum yerde sevinçle zıplamaya başladım. "İNANAMIYORUM!!! Savaş Tanrısı, Deimos'u bile yaralayabiliyorsam daha neler neler yaparım ben beee. " Gururla yükselttim omuzlarını. Deimos kaşlarını çatarak bana  baktı.

Tabi kaşları çatıktı ama gözlerinde ki o gurur görülmeye değerdi. "Az daha hızlı vursan beynimi dağıtacaktın. " Dedi.

Sırıtarak ona yaklaştım, parmaklarımın üstüne doğru yükselip biraz eğilmesini sağlayarak kafasının üstünden öptüm.
"Yaa kıyamam sana  çok mu acıdı, eh bir sonra ki eğitimde yanıma gel sana püf noktaları göstereyim. " Öpmeme şaşırmış olsa da, özgüvenli cümlelerimle yüzünde hınzır bir sırıtış geçti.

"Bak sen, demek bir sonra ki eğitimde bana püf noktaları göstereceksin. Bu seferlik sevincine veriyorum Raziel, doğrusu gerçekten de çok güzel bir iş çıkardın. Bu yaptığını daha önce hiç kimse yapamadı. Bir ilksin, Savaş Tanrısı olarak o hataya düşmemeliydim. Beni yendin, dile benden ne dilersen. "  Bu daha çok göğsümü kabartmıştı.

Bir süre düşündüm. Aslında bir şey istiyordum, ama çok çekiniyordum söylemeye. Sürekli rüyamda değişik bir ok görüyordum. Elf oklarına benziyor olsa da daha bir gösterişli oktu.

"Deimos... Ben şey istiyorum hani şu Elf okları var ya... "  Deimos'un yüzünde anlayışlı bir ifade oluştu. Evin arkasında küçük depo gibi bir yere adımladı. Peşinden gitmek istesem de gitmedim. Kendini belli eden kol ağrılarım yüzünden kendimi yere bıraktım. Kollarımı iki yana açıp soluklanmaya başladım.  Aşırı yorulmuştum.  Gözlerimi kapatıp biraz dinlenmeye bıraktım kendimi. 

Ne kadar geçti bilmiyorum ama gözümin önüne düşen karaltıyla gözlerimi araladım. Deimos eli arkasında bana bakıyordu. "Kalk bakalım sana bişey vereceğim. " Kalkmak istemesem de kalktım. Elinde ki gizlediği şeyi görmek istesem de, koca vücudundan dolayı göremiyordum. "Bekliyorum hadi ama göster. "  Dedim.

Elini arkasından çekerek avucunda tuttuğu rüyamda gördüğümle bire bir benzer bir ok ve yay vardı. Bu nasıl olurdu. Sanki zihnimden kendisi de rüyamda ki yayı görmüş gitmiş getirmişti.  "Sen... Sen nasıl..? "

Şaşkındım sadece ne diyeceğimi bile bilmiyordum. Elime bıraktı usulca. Görüntüsünün aksine çok hafifti.  Avucum yanıyor gibi hissediyordum. Elime verdiği bir tek bir oku takıp hizaladım. Rastgele bir yere çekip fırlattım. Önceden beridir hep hevesim olduğu için çok kötü sayılmazdım. Ok fırlattığım yerin tersinde bir yere gidecekken dönüp hedefe fırladı ve saplandı.

Sihirli oklar.. Hayalimdeki gibiydi.  Dolu gözlerle Deimos'a döndüm. Sıkıca Yayı bırakmadam sarıldım koca bedenine. O da sıkıca belimi sarmıştı.

"Bu zaten sana ait bir Yay, senin için yapıldı. Sadece aklından hedefi geçir  ve fırlat. Daha sonra denemeler yapar iyice kendini geliştirirsin.. "

"Teşekkür ederim Deimos... İyi ki varsın. Seni çok seviyorum. " Deimos sırtımı okşayıp geriye çekildi. Bir şey demeden eve doğru yürümeye başladı. Ardından durup bana baktı .

"Dınlen biraz, öğlenden sonra Göle gideceğiz. " Kafamı sallayarak onayladım. Yayımı da alarak peşinden eve ilerledim.

Sarılıp uyuyacaktım yayıma

Sıkı sıkı hemde

-

-

-

-

Ne yazacağımı bilemedim saçmaladım ama tatlıydı.

KARA KUZGUN Onde histórias criam vida. Descubra agora