0.3

240 19 5
                                    

Bilecik Kalesi
Önde Orhan Bey sağında Ahmet Bey solunda ise Nilüfer hatun gelenleri karşılamak için kalenin avlusuna çıkmışlardı az sonra kalenin kapısı açıldı içeri en önde siyah atı ile Osman Bey daha sonra beyaz atının üzerinde asil bir sultanı andıran Bala hatun peşi sıra da Malhun hatun ve oğlu Mehmet bey  içeri girdiler herkes ilk defa kaleye gelirlerdi etrafı iyice incelerken Nilüfer hatun kısık olduğunu düşündüğü bir sesle konuşmaya başladı
-Gurursuz hiçbir şey olmamış gibi birde kalkıp gelmiş
Orhan ve Ahmet Bey'in gülüşleri ile Nilüfer hatun onların kendisini duyduğunu anlamıştı lakin ne edeceğini bilemedi Ahmet'ten çok Orhan Bey'den çekinirdi neticede ana dediği hatuna neler demişti
-Orhan Bey kusuruma bakma bir anda onu görünce ne diyeceğimi bilemedim
-Yanlış bir şey demezsin ki Nilüfer hatun hem çekinecek olan sen değilsin
-Doğru dersin yüzsüz bir de etrafa bakınır eksik arar gibi sen kendine bak evvel
-Vur dedik öldürürsün Nilüfer hatun hele sessiz olasın imdi biri duyacak
-Orhan doğru der hele sakin olasın.Gonca nolucak söyleyecek miyiz Osman Bey'e
Orhan ve Nilüfer bu soruyla aynı anda birbirlerine baktılar lakin ikiside bilmezdi ne edeceklerini onları ayıran ise Osman Bey'in sesi oldu
-Hele ne beklersiniz orada hoşgeldin yokmudur
-Olmaz olur mu beyim hoş geldin
Orhan ve Ahmet önce Osman Bey'in daha sonra Bala hatunun elini öper Malhun hatuna ve Mehmet Bey'e ise hoşnutsuz şekilde hoşgeldin derler herkes bir anda merdivenlerin yukarısındaki hatuna bakar kim olduğunu anlamaya çalışırlar Nilüfer ne düşündüklerini anlayıp öne doğru adımlar ve Osman Bey'in önünde durur
-Hoşgeldiniz Osman Bey, Bala hatun kusuruma bakmayın sizleri hele ki bazılarını burada görmeyi beklemezdim ismim Nilüfer Goncanın yakın bir dostuyum burada Goncayla kalırım beraber kaleyi idare ederiz
-Hoş bulduk kızım sağolasın
Bala hatun karşısında ki hatuna baktı pek güzeldi konuşmasında ki saygısından anlaşılacağına göre alelade biri olmadığını belliydi. Nilüfer ise Bala hatunun konuşmasıyla ona döndü Goncanın dediği kadar vardı anlatılandan daha da güzeldi hem de yaşına rağmen çok merhametli sıcak kanlı diye duymuştu gelir gelmez tanımadığı birine kızım demesinden ne kadar doğru dediklerini anladı  daha sonra önlerinden çekildi ne Malhun hatuna ne de Mehmet Bey'e bakmadan Osman Bey'e baktı
-Buyurasınız içeri geçelim
-Geçelim geçmesine de Gonca yokmudur(Bala hatunun söylediği ile Orhan ve Ahmet birbirine baktı )
-Hele ne bakarsınız birbirinize diyesiniz Gonca nerededir(Osman Bey'in bu sorusu Bala hatunu daha da telaşlandırdı Orhan tam konuşacak iken alplardan gelen ses ile duraksadı)
-Yakup Bey ve hanesi gelir Osman Bey'im
-Kapıları açın hemen ne deyu bu kadar erken geldiler ki akşama anca gelirlerdi inşallah bir şey olmamıştır
İçeri evvel Germiyan sancağı taşıyan asker daha sonra ise Yakup Bey girdi yüzünden anlaşılırdı kötü bir hal olduğu Yakup Bey'in ardından hatunu Saadet hatun yanında ise kızları Fatma hatun girdi onlarında yüzleri düşüktü ve dahi endişeli gözükürlerdi tek tek atlarından indiler imdi karşılarında duran Osman Bey'e bakarlardı
-Hoşgelmişsiniz Yakup Bey hayrola kötü bir durum yoktur ya sizi akşama beklerdik
-Hoşbulduk Osman Bey lakin evvela soruma cevaplayasın
-Ne sorusu neyden bahsedersin Yakup Bey  hele buyurun içeri geçelim
-Oğlum Alaeddin burada mıdır
-Ne deyu burada olsun sizinle gelecek diye bilirdik
-Ne demek bu gelmedi mi buraya
-Ana hele durasın hemen telaşlanmayasın sen oğlunu bilmez misin canı sıkılmıştır beklemek yerine belki ava gitmiştir ya da medreseye gitmiştir eğer oradaysa zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştır gelir buraya
-Eğer öyle bir şey olsaydı Alp bırakır illa haber ederdi yok oğlumun başına bir iş geldi
-Ne olur burada Yakup Bey hele anlatasın
-Anlatacam Osman Bey lakin evvel alpların etrafa bakınsın oğlum yoktur
-Boran! Alplara diyesin tez çıkıp arasınlar Alaeddin Beyi çaşıtlara da haber et kalelere baksınlar belki esir almışlardır.Yakup Bey bizde içeri geçelim ne olur anlatasın bana hayde
-Saadet hatun hele sakin olasın içerir geçelim alplar bir iz getirirler merak etmeyesin hem şifacı çağırma mı ister misin pek bir kötü gözükürsün
-Gerek yoktur şifacıya Bala hatun bir şeyim yoktur
-Ne demek yoktur ana bana yaslanmasan düşeceksin Bala hatun siz dinlemeyin anamı şifacı gelip baksa eyi olur
-Bacılar! tez şifacı çağırın bizde içeri geçelim hayde
-Kaleye koskoca Germiyanlar gelir lakin Gonca ortalıkta yoktur bu nasıl sorumluluktur hazırlıkta yapmamışlardır kesin
-Mevzu bu mudur malhun biz ne düşünürüz sen ne dersin ya geç içeri otur ya da ahanda kapı oradadır kimse seni zorla getirmedi buraya sen geldin imdi hatunların sana ayarladıkları odaya gidesin bir de seninle uğraşmayayım
-Sen böyle konuşursun da bakalım Osman Bey Goncanın yokluğuna ne diyecek
-Hatunlar Malhun hatuna odasını gösterin, Saadet hatun bizde içeri geçelim olanları anlatasın tezinden bulalım oğlunu
Karargâh
Alaeddin ve Gonca gün batana kadar konuşmuşlardı artık birbirlerine tamamıyla güvenirlerdi buradan kurtulamak için onca plan kurmuşlardı lakin bir türlü olmazdı karargâh küçüktü Gonca burayı ilk defa görmüştü iyi gizlemişlerdi, belli ki Osman Bey'in de haberi yoktu bu gizli karargahtan yoksa imdiye içerde ki çaşıtları gelirdi, ormandaki alpları ve dahi izleri de ortadan kaldırmış olmaları gerekirdi zira Ahmet çoktan bulurdu goncayı öyle bir yerdelerdi ki kimse ne böyle bir karargâh olduğundan ne de onların orada esir olduğundan haberleri vardı lakin ikisinde vazgeçmediler bir yolunu bulup çıkacaklardı buradan.Yere kendilerinin gördüğü kadarıyla kalenin haritasını çizmişlerdi Alaeddin yerdeki haritaya odaklanmıştı Gonca ise her ne kadar kendisine engel olmak istesede kapanmak isteyen gözlerine mani olamamış uykuya dalmıştı kısa bir süre sonra Alaeddinin gözleri Goncaya takıldı zindana ilk geldiğinde askerlere gösterdiği hırçınlığı gitmişti imdi tam tersi uysaldı Alaeddin yaptığını yanlış olduğunu bilirdi lakin kendine engel olamazdı onu seyretmek isterdi her baktığında başka bir yanını görürdü başka bir güzelliğini.. gonca kafasını ve sırtını duvara yaslamış oturur bir şekilde uyurdu rahatsız olduğu kıpırdanmalarından farkedilirdi bir hareketi onun kaşlarını çatışmasına sebep oldu elindeki paslı zincir narin cildinde yara açmıştı üstüne birde zincirler tekrar değince canı acırdı Alaeddin bunu farkedince istemsizce ayağa kalktı Goncanın yanına oturdu zinciri yukarıya doğru kaldırdı imdi zincir yaraya değmiyordu zinciri havada öylece tutardı bunu neden yaptı kendiside bilmezdi kendisine mani olamazdı sanki düşünmeyi unutmuştu bir anlık dürtü ile yapardı hepsini burnuna dolan gül kokusu ile düşüncelerine ara verdi Alaeddin, zindanın rutubet kokusunun arasında onun kokusu herşeyi unuttururdu,ona alışmıştı gül kokusuna bacısının sürdüğü kokulara yahut başka çiçek kokularına benzemezdi kendisi gibi kokusunda eşsizdi..
Sabah küçücük pencereden yüzüne vuran güneş ışığı ile gözlerini araladı Alaeddin her yeri ağrırdı boynu tutulmuştu nasıl uyuyakaldım diye düşünürken omzundaki ağırlığı farketti başını yavaşça çevirdiğinde belki de görüp görebileceği en güzel anı yaşadı gonca başını omzuna yaslamış uyurdu ona hiç bu kadar yakın olmamıştı bu yakınlık onu afallattı ne yapacağını bilemedi uyandırmalı mıydı yoksa biraz daha bu anı yaşamalı mı sonra düşündü buradan çıkınca birdaha karşılaşırlar mıydı terkar aynı kokuyu soluyabilir miydi ciğerleri duyduğu ayak sesleri ile gözlerini kapattı Alaeddin lakin etrafı dinliyordu kapı açılmıştı gelen kişi tam önlerinde durmuş onları bakıyordu sonra bir ses yükseldi
-Uyanın general geldi size derim duymaz mısınız
Askerin sesi ile gonca birden uyandı daha ne olduğunu anlamadan yanında durduğu adama baktı Alaeddin yanındaydı peki neden başka yer mi yoktu da yanıma geldi diye düşündü tekrar Alaeddine döndü saçları birbirine girmiş dağılmıştı gözleri melul melul etrafa bakardı bu haliyle küçük bir çocuğu andırırdı yeni uyandığından o da benim gibi ne olduğunu anlamaya çalışıyor diye düşündü gonca askerin bir kez daha konuşmaya başlaması ile ayağa kalktı ikiside
-General Dukas seninle konuşmak ister Gonca hatun
-Ne konuşacakmış
-Onu gidince öğrenirsin
Asker Goncanın zincirler yüzünden yaralı olan bileğinden tutup ilerletti Goncanın ağından minik bi inilti döküldü o an Alaeddin askerin elinden kavradı arkasına doğru büktü kulağına bir şeyler fısıldadı lakin Gonca ne söylediğini duymadı Alaeddin bu sefer askeri duvara yasladı elleriyle boğazını sıkıyordu asker nefes alamıyordu yüzü morarmıştı Alaeddinin elinde çırpınıyordu seslerden dolayı içeriye askerler gelmişti  Alaeddini ayırmaya çabalıyorlardı ama bi işe yaramadı asker çırpınmaya bıraktı artık ölmüştü Alaeddin geriye doğru adımladı bir yandan da konuşurdu
-Alın bunu çıkarın dışarı
-Bunun bedelini ödeyeceksin Türk
-Eğer bir kelime dahi edersen akıbetin onunla aynı olur bir daha Gonca hatuna dokunmayacaksınız hele ki bileğinde ki yaraya hiç dokunmayacaksınız  yoksa hepinizi tek tek öldürürüm
Gonca şaşkınlıkla olanları izliyordu Alaeddin Bey ilk defa bu kadar sinirli görürdü ne deyu bu kadar sinirlenmişti ufak bir yara için mi hem o nereden anlamıştı yara olduğunu benim canımın yanması onu endişelendirmiş miydi onu bunları düşününce Goncanın yüzünde tebessüm oluştu Alaeddin Bey bunu farketmeden tekrar eski haline döndü ve zindandan dışarı çıktı arkasından kilit sesi duyuldu arkasına doğru döndü geriye baktığında Alaeddin kapıya yaslanmış onu izliyordu bakışları birbirlerine değince ikiside gülümsemesine engel olamadı

EfulimWhere stories live. Discover now