#38#

120 10 274
                                    

"Asla yalnız kalmayacaksın Adrien."

Bu fısıltıyla gözlerini açtığından beri Adrien transa geçmiş gibiydi. Kulaklarında bu ses çınlıyordu: Annesinin sesi... Onu görmüştü rüyasında. İlk kez annesini bu kadar cesurken görmüştü. Annesi uzun zaman sonra gözlerinin içine bakmış, onunla konuşmuştu. Adrien onun varlığını hissetmişti.

Annesi... Babasının karşısında... Dimdik... Ne vakur, ne asil duruyordu öyle. Hâlâ görebiliyor, canlandırabiliyordu zihninde. Gözleri tıpkı Adrien'ınkiler gibiydi ve "Uzak dur!" diyen sesindeki vurgu tıpkı Adrien'ınkini andırıyordu. Babasına karşı çıktığı zaman babası bir toz bulutu gibi kaybolup gitmiş, kabus birden aydınlanıvermişti. Sonra annesi yanına gelmiş, gözlerinin içine bakmış, omuzlarına sarılmış, "Asla yalnız olmayacaksın Adrien." demişti.

"Ona boyun eğmeyeceğim. Seni yalnız bırakmayacağım. Beni senden ayıramayacak. Bu dört duvar arasında ben olacağım hep, burada, tam da senin yanında."

Öyle gerçekçiydi ki Adrien uyandığında bile hâlâ orada bir yerde duruyordu sanki. Adrien'ın ise orada olmadığını, gittiğini ve bir daha dönmeyeceğini anladığı an bir çığlık patlayıvermişti kulağında. Birkaç saniye sonra yüzünde bir ıslaklık hissettiğinde o çığlığın kendine ait olduğunu anlamıştı. Kesilmeyen bağırışlar, çığlıklar, gözyaşları... Sonunda sakinleşip etrafa bakındığında Plagg'in kaybolduğunu görmüştü ama kalkıp arayacak gücü bulamamıştı kendinde. Üstelik sesinin odasının duvarları dışına çıkmadığını yani kedinin dışarıda güvende olduğunu biliyordu. Bu yalıtımlı, yüksek, soğuk duvarlar bu defa ona korunaklı, samimi ve sıcak hissettirmişti. Omzunu soğuk duvara yaslamış, ona sarılmıştı.

Şimdiyse yatağının üstünde oturuyordu. Tamamını bitirmeden -işin doğrusu bitirememişti, asla susuzluğunu dindiremeyen vücudu bu kez içkiyi kabul etmemişti- duvara atıp patlattığı şişenin parçaları yatağın üstüne saçılmış, içki çarşafları ıslatmıştı. Adrien da bu dağınıklığın içinde oturmuş, düşünüyordu. Telefon çalmadan önce de bu ses vardı kulaklarında: annesinin orada olacağı sözünü verdiği, telkin edici sesi. Ancak çalan telefonla sis dağılmış, kafasındaki tüm sesler katlanılamaz bir kakofoniye dönüşmüştü.

Sinirle ve bir hışımla uzanıp telefonu aldı ama arayanın Luka olduğunu görünce üstüne çöken bütün kasvet bulutları bir anda dağılıverdi. Birkaç gün olmuştu. Luka'nın teklifinin üzerinden günler geçmişti. Bu süreçte birbirlerini biraz daha iyi tanımışlar ve Adrien "sevgililik" meselesine biraz daha alışmıştı. Artık Luka'ya askerlik arkadaşıymış gibi hitap etmiyor yani çoğunlukla hitap etmiyor ya da Luka her yaklaştığında, öpmeye çalıştığında ona vurmuyordu. Hatta Luka şanslı günündeyse ondan bir öpücük bile alabilirdi.

"Uyuyan güzelimi uyandırmadım ya?" dedi Luka sonunda Adrien aramayı yanıtlayıp telefonu kulağına götürünce.

"Güzele benzer bir hâlimiz yok ama sen bilirsin."

"Egonu incittiğim için özür dilerim yakışıklı."

"Başladın yine laf cambazlığına he."

Adrien her ne kadar onu terslese de yüzüne yayılan gülümseye engel olamamıştı.

"O benim tam zamanlı işim de senin sesin biraz kötü geliyor gibi."

Eliyle yatak örtüsünü çekiştirirken havadan sudan bahseder gibi bir tavır takınmaya çalıştı.

"Aynı bildiğin şeyler işte, kabus gördüm sonra o da kabustan beter bir şeye evrildi."

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Jun 12 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Pets \ Lukadrien Where stories live. Discover now