AĞRI EŞİĞİ

550 24 19
                                    

Dünyası başına yıkılmadan evvel mutluydu oysa ki. Nedense de hep hikayenin sonunda kötü bir sonuç doğuyor ve kendini bu bilinmezliğin içinde buluyordu. Hep iyi olmayı isterken bilmediği bu kötü dünya onun için çok kötü sonuçlar doğuruyordu. Önceden bu işin içinde kendisi ve vicdan azabı varken baş edebilmek imkansızdı. Şimdi o videoda Suzan Hanım ve yanı başında ağlayan kendi annesi vardı. Onu yıkan şey buydu. Daha da deprem yaratan ise Ömer'in değer verdiği insanlardan yine birinin ölümünü öğrenmesiydi. Hadi bunlar onun başına geliyordu. Ya Ömer? Bu çocuk hep sevdiği insanların ölümüyle sınanıyordu. Ve bu hayatta önem verdiği birçok şeyden abisinin ölümünü o saklamıştı bunu ondan başka kimse bilemezdi.

Acıyı sırtında taşımak o kadar vicdan azabı barındıran bir şeydi ki gülemez olmuştu, anımsıyordu kendini. Şimdi bir gerçeği gözleriyle görmek ve bununla annesinin bir bağlantısını öğrenmek yakıp yıkıp geçmişti hayatını.

Tekrar ve tekrar kaybetmekten, yalnız kalmaktan yorulmuştu fakat yine de acının en büyüğünü Ömer'in yaşadığını ve bu hayata geliş sebebinin hep sevdiklerini kaybetmekten geçmiş olmasına inanamıyordu. Bu çocuk yıllar sonra gerçek annesini öğrenmiş ve bu uzun yolun sonunda ona anne diyebilecek bir değer biçmişti ona. Ve sonunda, çok sevdiğinde toprağın altına vermişti.

Emel'i uyandırmamak adına verdiği çabadan sonra kimseciklere haber vermeden arabasına atlayıp evinin yolunu tuttu. Ona bu diski veren kadını da hayatının hiçbir yerinde görmemişti, tanımıyordu. Evren işte o kadar büyüktü ki yalanları elbet çıkarıyordu.

Hışımla içeri girdiğinde artık tiksindiği manzaranın yanından geçip gitmek istemedi. Ağlamaktan o kadar helak olmuştu ki bağıracak mecali kalmamıştı.

Süreyya Hanım nedense bunu fark eden ilk insan olmuştu. Kızının geldiğini görünce ayaklandı. Yanındaki Akif'te yerini aldı.

"Süsen ne oldu sana? Bu yüzünün hali ne kızım?" diye kalkıştı Akif,

İfadesizdi. Gözleri ikisinin üzerindeydi.

"Sakın!" dedi, keskin bir tonda. "Bana kızım demeyin."

Süreyya düşen gözyaşlarını silmek adına uzansa da Süsen'in geri çekildiğini görünce soğukkanlılıkla yerine geçti. "Bir şey mi oldu kızım? Ömer'le kavga mı ettiniz?"

Hala bomboş konuşabildiğine inanamıyordu. Acı verir gibi gülümsedi onlara.

"Yine onu elimden almayı başarabildiniz..." dedi, yazıklar olsun der gibi. "Yine sevdiğim tek insanı aldınız benden. Bu hayatta senden bile önem verdiğim tek şey Ömer..."

"Bak beni kırıyorsun." diye atıldı Süreyya.

Sıradan bir olay yaşamış düşüncesi onu kızdırmaya yetiyordu. Demek ki o kadar planlamışlardı ki olanları, sırrı öğrenebileceğine ihtimal vermiyorlardı. Paltosunun cebindeki diski çıkardı, uzattı. Anladı ki işte şimdi o mayına basmıştı ve kendisiyle beraber patlatmıştı onları.

"Bir kadın verdi... Düğün hediyemmiş." dedi, intikam alır gibi. "Tebrik ederim." dedi, gözleriyle annesini alkışlayarak. "Yine kendi menfaatin için kızının hayatını mahvettin. Sevdiğim adamın hem annesini öldürdün," Bunu söylerken Süreyya Hanım iyice kızardı, ağlamaya başladı. "Bak, kızım ben..."

Süsen eliyle durdurdu onu, "Sakın! Allah ikinizi da kahretsin tamam mı? O kadar nefret ediyorum ki sizden." Akif'e döndü, "Hele de senden. Doymadın! Harem kurdun doymadın, katil oldun doymadın. Allah seni çocuklarınla cezalandırdı ona da doymadın, devam ettin. Hala kendi uçkurunun peşindesin. Ne kadar vasıfsız bir adamsın! Hiç utanmadın mı ya? Karın evinde seni bekliyorken, annemin peşinde nasıl koşabildin? Bu da senin işin değil mi?" diye çıkıştı. Yakalarından tutup itti onu. "Zamanında beni susturduğun gibi annemi de susturdun. Polise gitmeyelim yoksa herkes öğrenir dedin. Ben senin ciğerini biliyorum ciğerini!" deyip hırpaladı onu,

BULUT (SÜSÖM)Where stories live. Discover now