#16

20 4 6
                                    

"If I told you about
the darkness
inside of me would you
still
look at me
like I'm the Sun"

Önünde durduğumuz bu kapı ne ile aramda duruyordu? Beni koruyor muydu yoksa son gördüğüm şey mi olacaktı?

Kalbimin ağzımda atmasına, gözlerimin kararmasına sebep olan aslında bi madde itibariyle ufacık bir beden değil mi? Kalbi olan ya da olmayan.

Bir adım geriledim.

Omzuma çarpan nefesin sahibi hafifçe kolumu tutup önüme geçti. "Seni anlayamam, biliyorum. Ama tahmin edebilirim Isola." Önümde onun bedeni olmasına rağmen ısrarla baktığım kapıdan gözlerine çevirdim bakışlarımı. "Eğer şimdi girmezsen bir daha asla cesaretini toplayamayacağını biliyorsun." Haklıydı. "En fazla ne olabilirki Isola? En fazla bayılırsın ya da yine bir kriz geçirirsin ki zaten hastanedeyiz bir şey olmaz." İki omzumu tutup sıvazladı. Gözlerinde umut görmek istiyordum, belkide bir heyecan. Ama kendi yansımamdan mıdır bilinmez tek gördüğüm, karanlıktı.

En ufak bir faydası olmayan yutkunmalarım ve derin nefeslerim bittiğinde Tom kenara çekildi. Hızla kolunu tuttum, yalnız yapamazdım. "Önce sen gir." Kaçmamam için tuttuğuna emin olduğum elime kaydı gözlerim. Eğer gerçekten ablamla ordaysa el ele girmek ne kadar doğruydu.

Kapı kolunu avuçladığında elini bıraktım. Şüpheyle baksada yanında dikili durmamdan bir yere gitmeyeceğimi anlamıştı, gücüm yoktu kaçmaya.

bir, iki, üç..

tik tak.

tik..

tak.

..yedi, sekiz, dokuz.

Önümdeki koca bedenine sığınarak birkaç adım attım. Nefeslerim şiddetle bluzunu titretiyordu ve tek bir uzvuma ulaşamadan bedenimi terk eden oksijen bayılma isteğimi artırıyordu.

Sonra Tom durdu. Kilometrelerce yürümüşüm gibi ardındaki ben de alnımı sırtına yasladım. Hazin sona yaklaşıyor gibiydik. Nefes nefese ve kalplerimiz sıkışarak.

Tom'un sırtı derin bir nefesle hareket etti, konuşacaktı. Karşısında biri vardı ve onunla konuşacaktı.

Bir an kendimizi uzaktan gördüm, ne çaresizdim ama. Her seferinde kendisini uçumrumlara sürükleyen adamın sırtına sığınmış acınası bir kadındım. Göz yaşlarımı sakınmadığım, canımın katili olan adama.

"Juliet."

Ağzından defalarca kez bu ismi duyumuştum. Kimi zaman aşkla kimi zaman kızgınlıkla kimi zaman da hüzünle. Fakat ilk defa onu andığı için içimde bir kıpırtı oluşmuştu.

"Nasılsın?" Tom bir adım daha attı. Neredeyse gözükecek gibiydim. Ben kafamı eğsem onu, Tom bir adım kaysa o beni görecekti ama odada bizden başka soluk sesi duymamam beni yerimde durmama zorluyordu.

"İyi gördüm seni. Son gördüğüme göre epey toparlamışsın." Tom sürekli ziyarete mi geliyordu? Bu bugün öğreneceğim kaçıncı doğruydu?

"Ben sana demiştim hatırlıyor musun? Bak-" Bir adım daha attı. Beni gösterecek diye ödüm kopuyordu. Ablam tek bir ses verene kadar çıkamazdım.

Belki de Tom da deliydi. Belki de şu an odada ikimizden başka kimse yoktu ve yine belki de Tom da artık gerçekle hayali karıştırıyordu.

"Eğer böyle iyileşmeye devam edersen yakın zamanda seni burdan çıkaracağım, bunu biliyorsun değil mi?" Hangimize söylüyordu, kimi kurtaracaktı bilmiyordum.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: May 25 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

memoir #2Where stories live. Discover now