kırk üç

897 105 24
                                    

Saçlarımın çok hafif birkaç dokunuşla kulağımın arkasına götürüldüğünü duyumsayınca huylandım. Parmak uçlarının yanağımda gezinmeye başlamasıyla eş zamanlı olarak sıcak nefesi yüzüme çarptı. Oradansa dudaklarıma. O kimdi bilmiyorum ama gittikçe yaklaşması endişelenmeme neden oluyordu.  

Kalbim yavaştan ritmini şaşıyordu. Korktukça elimin altındaki çarşafı kavrayıp sıkmakta çareyi buluyordum. O ise daha çok yaklaşıyordu. Sonunda yanağımda dudaklarını hissettiğimde mide öz suyumun yükseldiğini hissettim. Tiksintiyle yüzümü ekşitirken tüm gücümle "Yapma." diye fısıldadım. 

Dudaklarının baskısını azalsa da geri çekilmedi. Hala dibimdeydi. Ondan dolayı gözlerimi açamıyordum. Yaratıcıdan tek dileğim bu kabusun bir an önce bitmesiydi. Kabus değilse bile şu an dibimdeki kişinin ölmesi

Nefesi tenime çarpıp geçiyordu. Tüylerimin her birinin ayağa kalktığını her zerremle hissediyordum. Elimin altındaki çarşafı daha sıkı kavrayıp "Seninkisi aşk değil." dedim. İnsan aşık olduğu kişiye bunu yapmazdı.

"Benimkisi aşk." kulağıma ilişen tanıdık sesle boğazım düğüm düğüm oldu, "Seni her şeyinle istiyorum Devrim." 

Burnumu kırıştırırken sıkmakta olduğum çarşafı bıraktım. Yatakta sırt üstü dönüp gözlerimi açtığım gibi görüşüme tavan girdi. Böyle de olsun istemiştim. Çünkü bana bu iğrenç duyguyu yaşatan kişinin Devrim olduğunu görmek istemiyordum.

Sahi neydi o? Korku mu?

Çaresizlik mi?

"Bana kızgın olduğunu biliyorum."

"Kızgındım." derken gözlerim doldu. Hayır, dün yüzünden değil. Az önceki an yüzünden. "Kızgındım ama sonra geçti." derin derin alıp verdiğim birkaç nefesten sonra Devrim'e baktım. Bütün masumiyetiyle bana bakıyordu. Üstüme eğilirken destek almak yatağa bir elini koymuştu. Hala yatağın zemininde olan elini bir müddet izledim. Ardından zorlukla elimi kaldırıp koluna sardım, "Teşekkür ederim Devrim."

Şu an hiç teşekkür edecek bir havam yoktu ama buraya aramızdaki buzları eritelim diye geldiğini tahmin edebiliyordum. Bu yüzden ona istediğini vermekte cimri davranmadım, "Sen olmasaydın ne olurdu bilemiyorum."

"Artık varım," elini yanağıma koyunca dişlerimi birbirine bastırdım. Bu ana dair içimin almadığı bir şeyler vardı. "Artık her sorunu birlikte aşacağız." büyük bir inançla bana bakarken usulca yanağımı okşamaya başladı. Üstüme titriyormuş gibi bir hali vardı. Ona tamamen kendimi bırakmak, güvenmek, istedim. Ancak olmadı.

Fakat bunu belli etmektense onaylayıcı anlamda başımı salladım ve "Birlikte aşacağız." diye mırıldandım.

Hissettiklerim belki de uyandırış şeklinden kaynaklıydı.

Bir süre yüzümü ilgiyle incelemeye, yanağıma okşamaya ve ara ara iç çekmeye devam etti. Sonra aklına bir mesele gelmişçesine bakışlarını gözlerime dikti. Artık eli yanağımda sabitti, "Sabah nereye gittin?"

"Altan Eroğlu'yla ufak bir geziye çıktık." desem başından itibaren anlatmam gerekecekti. Bugüne böyle başlamak istemediğim için "Sonra anlatırım." deyip sorusunu geçiştirdim. Saat on gibi yatmıştım. Öğleye doğru on. Şu an hala uykum vardı. Başım herhangi bir mevzuyu kaldıracak halde değildi.

Konuşmak istediğime bile emin değildim.

"Anlatırsın," diyen Devrim'e, 'Anlatırım.' der gibi baktım. Ardından yanağımı yeniden okşamaya başladı. Bu defa belli belirsiz okşuyordu. Üstündeki kazaktan dahi kasıldığını görünce kaşlarım merakla çatıldı. Neyse ki o sormama gerek dahi kalmadan ağzındaki baklayı çok geçmeden çıkardı, 

"Ayaz hastaneyken dışarı çıkabilmen çok güzel bir şey. Babam, olayların hepsini anlattığım gün senin bu evde kalmanın doğru olmadığını söylemişti. Ben de sana nasıl söyleyeceğimi düşünüyordum. Başka bir eve,"

Yanağımı saran elini ittirdiğimde son sözünü ekleme yaparak sürdürdü, "Daha güvenilir bir eve mi çıksan? Ben bulurum. Hem söz seninle de kalırım."

Beklentiyle bakıyordu. Sanki 'Beni kırma.' der gibi. Bu konuda çaresiz olduğunu görmemi ister gibi başını yana yatırınca ellerimi yatağın zeminine yerleştirdim ve destek alarak doğruldum. Yastığı çekip sırtımı yatak başlığına yasladım. Elimdeki yastığı kenara bırakmaktansa karnıma koydum. Onu kollarımla sararken "Ben de sana nasıl söyleyeceğimi düşünüyordum." dedim.

Meraklı tutmaya çalıştığı ifadesiyle "Neyi?" diye sorsa da aklının az önceki sorusunda olduğunu biliyordum. Bir cevap beklediği aşikardı.

Bu görüntüsüne daha fazla tanıklık etmemek adına bakışlarımı kaçırdığım vakitlerde "Madem evleri de ayırıyoruz. Artık söylememde sakınca yok. Ayrılmak istiyorum." dedim.

Yerinde dikleştiğini duyumsasam da asla ona bakmadım. "O ne demek?" stresli sesi kulaklarıma doldu. Oktay'ın 'Gerçekçi bir hedefin olsun.' deyip duvarıma yapıştırdığı araba posterine bakarken iç çektim. Devrim ise hayretle konuştu, "Uygulamadaki konuşmaları okumadın mı? Sana mektup yazıp kapına koymuştum. İlişki terapistine gitmeyi teklif etmiştim. Gerçekten bana karşı hissettiklerine rağmen aramızdakileri bitirmek mi istiyorsun?" 

"Mektuptan haberim yok." geldiğim andan beri uyuyordum, "Açıkçası okusam tatlı gelebilirdi. Malum sen babana haber verdikten sonra şirin olurdu ama şimdi değil. Niye bilmiyorum, şu an seni sevmeyi midem almıyor."

Olduğu yerde kalıp bir müddet sadece yüzüme baktığını hissettiğimde dönüp haline göz attım. Dumura uğramışa benziyordu. Benden bunları duymayı beklemediği her halinden belliydi. Benim de böyle şeyler söyleme niyetim yoktu. Ancak o sabrımı taşırmıştı. İşin tuhaf kısmıysa artık iyi ya da kötü bir şey hissetmiyordum.

"Bana karşı olan duyguların bitti mi?" kelimeleri zar zor bir araya getirip sorduğu soruyla başımı sallamakla yetindim. "Evden gitmeni söylediğim için böyle yapıyorsun." diye itiraz ettiğinde ise dudaklarımda belli belirsiz bir gülümseme peyda oldu.

"Evden gitmemi istemende bir sorun olduğunu anlayabiliyorsun yani?"

KİMLİKSİZ ✓Where stories live. Discover now