Hesap (1)

63 9 3
                                    


Alara :

+0545: Telefonunu inceledikçe çok da hoş olmayan şeyler çıkıyor Alara? (11.32)

Siz:kimsin bilmiyorum ama hem telefonumu çalıp hem de kurcalayıp bana yazman çok mantıksız değil mi? (12.21)

+0545: birincisi telefonunu çalmadım güzelim. Sen bırakıp gitmiştin ben de aldım. (12.30)

+0545: ikincisi ise birinin habersiz fotoğrafını çekmek hiç hoş bir şey değil? (12.31)

Siz: sana galerime girme hakkını kim verdi ya ? Sanane ayrıca kardeşim sana hesap mı vereceğim ? Bana telefonumu geri ver! (12.32)

Siz: birinin habersiz fotoğrafını çekmek hiç hoş değil dedi telefonumu çalan kişi! (12.32)

+0545 : Aslında galerine girerken niyetim çok masumdu. Ayıcığına sarıldığın fotoğrafında çok tatlı çıkmıştın. Daha fazlasını bulabileceğim tek yer galerindi. Bu arada pembe geceliğin sana çok yakışıyor umarım bir gün seni yanımda onunla uyurken görürüm. (12.35)

+0545 : Telefonunu en kısa sürede vereceğim güzelim .

Bir telefon sapığımız eksikti o da olduğuna göre tam kadro devam edebilirdik. O telefondaki en değerli şeyler Yavuzun resimleriydi. Ve ne yazık ki ben hiçbirini yedeklememiştim. Sapık gibi çocuğun resimlerini çekersem böyle olurdu tabi. Gidip delikanlı gibi ben seni seviyorum ulan diyip yakasına yapışsaydım neler olurdu acaba?

Bunun düşünürken istemsizce kıkırdamıştım. Amfinin en arkasında hocayı dinliyormuş gibi yapıp telefonumu çalan sapıkla chatlaşmeme mi üzülsem yoksa herkesin dikkatini üstüme çektiğime mi? Sevgili Ahmet hocamız dersi uzatmalı işlerken barışın anlattıklarından sonra bu adama karşı buz kesilmiştim. Neyse ki dersi sonunda bitirmeyi düşünmüştü. Saat 12.47 'yi gösteriyordu. Sayın hocam sizce de biraz abartmadınız mı?

Çıkabilirsizin diyen Ahmet hocanın komutu ile hızlıca yerimden kalkıp kendimi dışarı attım. Arkamdan gelen barış "ulan seni bile nasıl sıkıyorsa kaçacak yer arıyorsun! Tam bir oros-" demeye kalmadan susması için koluna çimdik attım. "Bu aralar çok mu küfür ediyorsun bana mı öyle geliyor?"

Gökçe ve Derya yanımıza geldiğinde Barış bana cevap vermemişti. Gökçe "Alara hala küs müyüz? Ne zamana kadar sürecek bu küslük?" Yok ben bu kızın bacaklarını ayırırım. "Küs değiliz Gökçe. Benim ayaklarına gelmemi beklemen sende de biraz garip değil mi?" Gökçe bana bir adım attı. "Biliyorum ama yanına gelmeye yüz bulamadım. Biraz kendimi suçlu hissediyorum." Biraz mı ? Şaka mısın Gökçe? Seda ile bir olurken ne düşünüyordun acaba?

Derya söze atılacaktı ki onu durduran ben oldum. "Gökçe'yle aramızda olan şey yüzünden benimle konuşmadın Derya. İyi Arkadaşlar hata yaptığımızda bizi uyaran kişilerdir. Sen Gökçe'yi uyarman gerektiği yerde sanki bu anı bekliyormuşcasına benimle konuşmamayı tercih ettin. Bu senin bilinçli tercihindi."

Derya "öyle değil Alara. Bilmediğin şeyler vardı." Tam devamını getirecekken barış ortamı yumuşatmak adına "neyse kızlar ne olduysa oldu. Önümüze bakalım hem burası tartışabileceğimiz bir yer değil." Gökçe cilveli bir tavırla barışın koluma sarılırken barışın tepkilerini ölçmeye çalıştım. İstemsiz bir şekilde kolunu kurtarırken "barış seninle özel konuşmamız gereken bir mevzu vardı. Hadi gidip bir yerlerde konuşalım. Derya ve Alara da sorunlarını halletsinler." Dediğinde Barış bana döndü. Gözlerimi açıp kapadım. Bu bir sorun olmadığının işaretiydi. Barış eli ile önünü gösterirken Gökçe ile yanımızdan ayrıldı. Eskisi kadar istekli değildi sanki. Ya da sadece Gökçe'nin gerçek yüzünü görmeye başlamıştı.

SERGÜLTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang