8 . bölüm . Yaralı ruhlar

186 76 63
                                    

" Küçücük kalbine tüm dünyayı sığdırmışken , hiç kimsenin kalbinde yeri yoktu oysa ki. "

***************************************

Kitaplar bir yığın kağıt ve mürekkepten ibaretti insanlar için.
Oysa çok az kişi bilirdi .
Çok az kişi anlaya bilirdi.
Sadece yaralı ruhlar...
Sayfalardakı kelimelerin kulakbatırıcı sessiz çığlıkları .
Samimi kahkahaları .
Kalpleri ısıtan kavuşmaları.

Kitap okurken endişe yoktu , panik yoktu , düşünmek yoktu .
Çünki kitaplar kimseyi incitmezdi , kimseyi aşağılamazdı , kimsenin gözyaşı dökmesine neden olmazdı.
Kitaplar benim için çok şeyti .

Bu günün yorgunluğunu atmaktı kitaplar.
Yarına umuttu , bu güne teselli.
Onlar benim sığındığım tek güvenli yerdi. Babamdan sonra...

Kitaplar benim arkadaşımdı .
Sırdaşımdı.
Yalnızlığımın ilacıydı.
Benim her şeyim olmuştu  .

Kitaplar okumayanlara vakit kaybı , okurlaraysa bir dünyaydı .
Gerçek hayattan kaçmak için büyülü bir dünya...
Bazen duvarların bile olmadığı tozpembe bulutlarla kaplı , bazense karanlık soğuk zindanlardı...
Bu dünya.

Kitaplarla ilk tanış olduğumda 8 yaşındaydım .
Babam doğum günü hediyesi olarak 'küçük prenses ' kitabını almıştı bana.
Ben de burun kıvırdım çünki oyuncak bebek evi istiyordum.
Ayşegül de görmüştüm ve oynamak istemiştim izin vermeyince soluğu babamın yanında almıştım .
O da yanağıma öpücük kondurarak bakarız demişti 

Neyse ...
O günden sonra yani doğum günümden sonra 1 yıl geçmişti neredeyse . 9 yaşındaydım , canım nasıl sıkıldısa , dolapta elimi bile sürmediğim kitabı okumaya karar verdim. 

Kitabın ana kahramanı küçük bir kız çocuğu olan Sara annesini daha bebekken ona en muhtaç olduğu zamanda kaybetmişti.
Ailesi sadece babasından ibaretti.
Sara ' ın babası çok zengindi ve kızını prensesler gibi yaşatıyordu.

Kader küçük Sara 'yı  dumanlı bir şehir olan Londona sadece zengin kızların okuya bildiği bir yatılı okula getiriyor.

Okulun en zengin öğrencisi Sara' ın sevenleri olduğu kadar sevmeyenleri de oluyor . Aynı zamanda okulun müdiresi bayan Minçin ' in sahte sevgisi de vardı. İçten içe nefret ediyordu Sara ' ya ama zenginliyi onun yüzüne bir maske takmaya neden oluyordu.

Peki ya neden zararsız küçük bir kız çocuğuna kin besliyordu bu kadın?
Cevap basitti.
Sara iyi bir insandı. Okuldakı zengin kızlar gibi şımarıklık yapmaz , kimseyi aşağılamazdı.
Paylaşmayı severdi .
Duşeni kaldırırdı .
Her zaman gülümserdi hasta olsa bile.
Kimseye kızmazdı , kırılmazdı .
Özür dilemekten utanmazdı.
Her kese yardım ederdi ona kötü davarananlara bile .

Nefrete , öfkeye , kötülüğe yer yoktu küçük kalbinde.

O küçücük kalbine tüm dünyayı sığdırmışken , hiç kimsenin kalbinde yeri yoktu oysa ki.

İyi ki de yoktu insanların kin dolu kalbine göre fazla iyiydi Sara.

Günler günleri , aylar ayları kovalıyor.
Bu kovalamacanın sonunda 1 yıl su gibi akıyor.
Sara ' ın 11 - ci doğum gününde zaman yavaşlıyor.
Yüzlerle hatta binlerle insanın kaderi yeniden yazılıyor o gün.
Doğum günü büyük bir ihtişamla kutlanıyordu.
Her şey gerçek olamayacak kadar çok güzeldi .
Üzerindeki pembe elbisesi ,babasının gönderdiği hediyeler , balonlar ...

En mutlu günüydü , ta ki beklenmeyen habere kadar.
Daha pastasındakı mumları bile üfleyemeden  ailesinden geriye kalan tek kişinin  biricik babasının hayat ışığının söndüğünü öğrenmişti.

Babası tüm servetini kaybemişti ve bu kayba kalbi dayanamamış göçüp gitmişti kızının hayatından , bu fani dünyadan.
Sara ' yı bu yaşına kadar prensesler gibi büyüttüğü kızını 5 kuruşsuz ve yapayalnız bırakıyor kötülerin sınır tanımadığı bu acımasız dünyada .

Hayatının en güzel dönemleri çocukluğu bu gün bitiyor  saatler önce 11- ci yaşına basmış Sara 'ın.
Aylardır nefretini besleyen müdürünün insafında küçücük , rütubetli , karanlık , soğuk bir odada yaşıyor.

Bir gecede her şey değişmişti . Tek bir şey hariç.

Sara 'ın kalbi.

O gece , babasını kaybettiğini öğrendiği o ağır gecede kimse teselli etmiyor onu .
Ama küçük kız düşünüyor kendince .

' Babam annemin hayatının aşkının yanında daha mutludur. '  diye .
Babasının ölümüne üzülmek yerine , annesine kavuştuğu için seviniyor .

Küçük masum Sara ' ya göre.
Ölüm ayrılık değil , kavuşmaktı.
Ve o da bekledi . Ailesine kavuşacağı günü . Ölümü bekledi çaresizce .
 

Yine her şeye , tüm zorluklara rağmen gülümsemeye devam ediyor Sara .
Odasındakı çatlak duvarlara çiçekler çiziyor .
Aç kaldığı günler daha çok anlıyor aç çocukları .
Okulda temizlik yapıyor .
Hakaretlere uğruyor.
Onu arkadan itip düşürenlere inat ,yeniden ayağa kalkıyor .
Hayata inat yaşamaya çalışıyor.

Müdürünün ve onu kıskanan ikiyüzlü arkadaşlarının zulmüne rağmen küçük prenses ' in  başı her zaman dikti tacı olmasa da...   

  

   

Duyguların MağlubiyyetiWhere stories live. Discover now