8

53 11 0
                                    

Jeno'nun gidişinden sonra arkadaşları ile kaldığı gecede Hyuck'un yurtdışı öğrenci değişim programlarına başvurduğunu öğrenmişti. Çocukluğundan beri neredeyse hiç ayrı kalmadığı dostu ondan binlerce kilometre uzakta olacaktı. Donghyuck'un ağzından "Quannou 'da bir üniversite düşünüyorum." lafları çıktığında uzaklara dalmadan edemedi. 
Kazadan kısa bir süre önce, o kış gittikleri geziden beri Quannou'ya gitmeyi hayal ediyordu arkadaşı. Gezide olanları düşünerek sinsice gülümsedi. "Onu aradığım için gidiyorum demiyorsun da, değişik kültürler aradığım için gidiyorum diyorsun. Bu değişik kültürün adı Mark olabilir mi acaba?" dedikten sonra esmer olanın yüzüne fırlattığı yastık ile gülümsemesi kahkahalara çevrildi. 
Tatil ile ilgili olayları sadece kısa bir şekilde dinlemiş olan Renjun'un kafası karışmıştı. Tek kaşını kaldırarak Hyuck'a dönüp "Bana Mark isimli birinden bahsedildiğini hatırlamıyorum?" dedi. Bu, bu kadar önemli bir olayı hemen anlatmazsan seni parçalarım bakışlarıydı. 
Mesajı alan Donghyuck derince bir iç geçirip anlatmaya başladı. 
"Danghung'a gitmiştik, kış gezisi için ben Jaemin ile başbaşa gideceğim diye yalvarsam da bizimkiler bir şekilde Jeno'yu da bizimle göndermişti. Hadi benim için sorun yoktu da Jaem'le kavga edecekler diye baya panik olmuştum. Şaşırtıcı biçimde hiç kavga etmediler ama kim daha iyi snowboard yapacak diye yarıştıkları için tatilin yarısını kayak merkezinde geçirdik. Jaem'in o zamanki hız tutkunluğu bir de Jeno'nun altta kalamama huyu sağolsun birbirlerine o kadar laf söylediler ki gitmeye son iki gün kala bunalıp ne halt yiyorsanız yiyin kendiniz yarışın ben başka aktivitelerle uğraşıcam diye bağırıp tırmanış için gelen gruba katılmıştım. Orda tanıştık Mark ile." anlatırken başta Jaemin'e sitemle bakarken Mark'ın adı geçtiği anda sırıtmaya başlamıştı Hyuck. "Grubunda Hangeon'lu görünen bir tek oydu. Dilimizi de biliyordu. Quannou'da doğmuş ama ailesi buralıymış. Ailesinin geldiği ülkeyi görebilmek için tura katılmış. Kırık bir dille konuşuyordu, burada öğrenmediği belliydi dilimizi. Ama ona da bir ayrı yakışıyordu bu durum. Yüzü geceyi aydınlatan ay ışığı gibi ışıldıyordu. Sanki kış onun için yaratılmış da kalan mevsimlere biz sığdırılmış gibiydik Injun." Hyuck bu sözleri söyledikten sonra gene iç geçirdi. 

Tam susmuştu ki Jaemin "Hadi ama devamını da anlatsana." diyerek arkadaşının tişörtünü çekiştirmeye başladı. Hyuck'un yıllardır her dolunayda iç geçirmesine sebep olan bu öyküyü çok seviyordu. Umut etmemeyi bir yemin bilmiş olsa da içini aşka dair bir umutla dolduruyordu bu öykü. 
Duyduğu sözlerle kızaran Hyuck devam etti. "Tırmanışta onlara katıldıktan sonra hep benimle ilgilendi işte. Diğerlerinden biraz arkada gidiyorduk, çünkü biliyorsunuz ben kim kar görmek kim? Ben geride kalıyorum diye ayak uydurması falan çok tatlı gelmişti." Bir anda yüzü düştü. "Sonra bir anda kaybolduk, dağın alt yamaçlarında kar çok tutmasa da üstler tamamen kardı ve gruptan ayrılmak üstümüze çığ düşmesine sebep olacak tehlikeli bölgelere girmiş olduğumuz anlamına geliyordu." 
"Çığ falan düşmedi değil mi? Nasıl döndünüz?" Renjun hikayeye kendini iyice kaptırmış devamını bekliyordu. 
"Dağdan gelen gürültüleri duyduğumuz an gördüğümüz ilk deliğe koştuk. Şansımıza oldukça geniş bir mağaraymış. Biz girdikten kısa bir süre sonra az önce olduğumuz yere çığ düştü. Hava da kararmaya başladı diye geceyi bizi ararlar umuduyla orada geçirmeye karar verdik işte.

"Hyuck'u bulamayınca Jeno deliye döndü." diye ekledi Jaemin. Sözleştikleri saatte gelmediğini görünce onu aramaya çıktıklarından Hyuck'a bahsetmemişti. 

"Amaaa Mark bana orada çok tatlı bir hikaye anlattı. "Bu dağ onlarca mağaraya ev sahipliği yapar dedi bana. En meşhuru da Orilon mağarasıymış. Hangi mağara olduğu bilgisi tarihe karışsa da çiftler o mağarayı bulabilme amacıyla dünyanın her yerinden geliyormuş."

 Renjun tam mağaranın neden bu kadar meşhur olduğunu soracakken Hyuck kızarmış bir yüzle sözlerine devam etti. "Bu dağda Orion takımyıldızının en çok görülebildiği yer bu mağaraymış. Apollon'un kız kardeşi ve nişanlısını kıskanmasından dolayı kız kardeşi Artemis'e oyun oynayıp nişanlısı Orion'u öldürttüğü yer burası derlermiş. Kız kardeşi Orion öldükten sonra perişan olup aşka küsmüş, Apollon ne yaparsa yapsın neşelendirememiş. O yüzden Apollon bu mağarada gökyüzüne beraber bakıp Orion yıldızını bulabilen iki kişinin kaderlerini bağlarmış. Artemis'in sağladığı ay ışığında Orion'u bulanların aşkı hak ettiğine inanmış. Kardeşi kavuşamasa da gerçekten hak edenler kavuşsun istemiş. Bana da Mark anlattı bunu. Sonra soğuktan uyumamak için takım yıldızlarını bulmaya çalıştık." Hyuck'un sesi hikayenin sonlarına doğru kısılmıştı. "Orion takımyıldızını bulduğumuz an bana 'ben Ay'ın hükümdarı Artemis değilim sen ise uzaklardan parıldayan Orion olamayacak kadar parlak ve güzelsin' dedi, kar soğuğunda içini ısıtan bir güneş gibi olduğumu söyledi ve beni öptü." 
Hyuck, Mark'ın onu öptüğünü söyledikten sonra kafasını en yakın yastığa gömdü. Anlatırken bu kadar utanacağını düşünmemişti. Mark Haechan demişti ona. Güneş tenli, ateş güzeli demişti. Bunları anlatmaya kalbi dayanamayacaktı. Bırakalım ona kalsındı. 
Olayın üzerinden yıllar geçse de kalbi başkası için atamamıştı. Kalbinin kilidi o öpücük ile açılmış ve dudaklar ayrıldığı an bir başkasına açılmamak üzere yeniden kilitlenmiş gibiydi. 

Üçlü bu aşk hikayesi ile hayallere daladursun, o gezide anlatılmayan ancak sonuçları ortaya zamanla çıkacak başka olaylar da vardı. 
Jeno kuzeninin kaybolduğunu anladığı anda deliye dönmüş, kar kıyafetlerini giyip kaldıkları yerden tepeye tırmanmak için yürümeye başlamıştı. Onu durduramayan Jaemin ise çareyi peşinden gitmekte bulmuş, ikili gün batımına doğru Jaemin'in de ısrarlarıyla kiraladıkları kar aracı ile birlikte yola koyulmuşlardı. 
Başlarında bir rehber olmadan dağa çıkmaya başlayan ikili çığ bölgesine girdiklerini fark edememişti bile. Panikle ve sonu bitmek bilmeyen kavgalarla baktıkları mağaralardan birindeyken mağaranın girişine çığ düştü. Şanslarına küçük bir birikintiydi düşen ve giriş kapanmamıştı. Ancak kar aracı tamamen çığın altında kaldığından dolayı kullanılamaz hale gelmişti. "Al işte soktun bizi bu lanet yoldan tepemize çığ düştü nasıl döneceğiz şimdi arkadaşımın kuzeni?" demişti Jaemin tükürürcesine. "Bana şuraya da bakalım buraya da bakalım derken iyiydi değil mi?" diye bağırmıştı Jeno cevap olarak. 
Hava da kararıyordu. Mağaradan hava kararmadan çıkmaları gerekirken kar aracını düşen birikintilerden kurtarmaya çalışarak zaman kaybediyorlardı. Tartışmaları şiddetlenince Jeno'nun koluna bir yumruk atmıştı Jaemin. Az bir farkla uzun olan kaderdaşı ise bu harekete onu sertçe ittirerek cevap vermişti. Hava kararıp da kar aracını çıkarmayı başardıkları o büyülü an gelene kadar itişip kakışmayı bırakmadılar. 
Ancak bilmedikleri bir şey vardı. Sunhung Dağı'nın mağaraları tek bir tanrı tarafından kutsanmamıştı. Yitip giden efsaneler arasında Rirora Mağarası'nın efsanesi de vardı. 
Eski zamanlarda bu mağara Tanrıça Aurora'nın gözyaşlarına, Tanrıça Afrodit'in ise en büyük pişmanlığına kucak açmıştır. Aurora'nın yaşlılıktan çekirgeye dönüşen kocasının yasını tutmak için buraya kapandığı söylenir. Aurora'nın dillerden düşmeyen güzelliğini kıskanan Afrodit ona güzelliğinin cezasını bu mağarada vermiştir. Aurora'nın kapandığı bu mağaradan çıkmayışıyla çirkinleşen günbatımları yüzünden pişman olan Afrodit eşinin yasını onurla oturan tanrıçayla arasını düzeltir ve Aurora'yı mutlu edebilmek için günbatımını burada geçiren her çifti gerçek aşkla kutsayacağına yemin etmiştir. 

Ve bu ikilinin kutsanışı da tam olarak bu mağarada itişip kakışırken gerçekleşmiştir. 



Merhabalaaaar,
Ana kurgunun dışında kaldığımız bir bölüm oldu biliyorum. Ancak bundan sonraki birkaç bölüm (belki smutlı)(yemin ederim smut yazmayı bilmiyorum) geçiş bölümü olacak sonra asıl kurguya başlayacağız. 
-Mimi

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: May 30 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

√Math - NominWhere stories live. Discover now