İlk Kavga

167 23 28
                                    

Sen attıkça ben de atarım 😉😉😉 darkghost000







En açık gerçeklerin arasına bile oralara saklanmış bir yalan var mı diye kuşkuyla bakmaya alışmış, bir yalancının herkesin yalan söyleyebileceğine olan katıksız inancından kaynaklanan doğal dikkatine sahip bir zihnin Zehra'nın yalanını yakalaması da beklenirdi ama Hande bu yalanı hiç fark etmedi
bile.

Zehra’nın o tutkulu, sarsıcı, sancılı ilişkileri boyunca Hande’ye söylediği ilk büyük yalanın fark edilmeden geçilmesinin nedenlerinden biri Hande'nin Zehra'yı büyülü bir dünyanın içine saklayıp onu bir masalın asla yalan söylemeyen dürüst kraliçesi olarak görmesiyse, bir nedeni de ilişkilerinin miladı sayılacak o korkunç olaydan sonra Zehra’nın yaşadığı yıkılışın yarattığı öfke nöbetlerinden, heyecan patlamalarından, alınganlık sağanaklarından, aldatanın o aşağılık kendinden memnuniyetiyle usanmaya başlamasıydı.


İlişkilerinin bir tür "kötülük zincirine" dolandığını biliyordu, birkaç kez bunu bu sözcüklerle Zehra’ya da söylemişti ama zincirin son halkasının kendi yaptıkları olduğunu sanmak gibi bir yanılgıya nasıl düştüğünü anlayabilmek için onun bu aşktan yorulduğunu ve gizli gizli bundan kurtulmak istediğini kabul etmek gerekiyordu.

Onların aşkları öylesine süratli ve mutlu başlamıştı ki Hande bir gün bundan usanabileceğini o sıralarda hayal bile edemezdi.

İlişkilerinin başlangıcı, Zehra'nın "hayatta her olay aslında insanı kendi kaderine doğru yönlendiren kutsal bir işarettir"
inancını doğrulayacak kadar çok tesadüflerle doluydu.


Zehra  o sırada Amerika' dan yeni dönmüştü. Orta Anadolu'dan koyu dindar, müteahhit bir babanın kızıydı, Hande onunla
''baban Bizanslılardan daha çok bina yapmış İstanbul' da" diye dalga geçerdi,

dördü erkek beş kardeşin sonuncusu olarak
doğmuş, her zaman mesafeli olan babasının kendisini erkek çocukları kadar sevmediğine inanarak büyümüş ama bu inanç onu bir melankoliye sürüklememiş, aksine, ailenin bütün erkek
çocuklarını geçip, babasına en başarılı evladının kendisi olduğunu göstermek için çok çalışan, savaşçı bir yapı geliştirmesine
yol açmıştı. Egeli olan annesi, her zaman ona sahip çıkıp sevgisiyle beslemiş, ailenin erkekleri arasında ezilmesini önlemiş,
kendisinden birkaç yaş büyük ağabeyleriyle bazen yumruk yumruğa girecek kadar ateşli kavgalar ettiğinde onu oğullarına karşı korumuştu. O bir yanıyla kendini ağabeylerine ve babasına kabul ettirmeye çalışırken, bir yanıyla da ailenin dışındaki
kendisini kabule daha hazır olan dünyayla ilişki kurmuştu.

Annesinin ısrarı, geceleri yatak odasında babasıyla fısır fısır tartışmalar yapması sonucunda Amerikan Koleji'ne girmiş, orada bir başka özgürlük alemi olduğunu, ailesininkine hiç benzemeyen ölçülerle yaşayan insanlar bulunduğunu keşfetmişti. Bir yanı küçüklüğünde seyrettiği Türk filmlerinde, ailenin dindarlığında, sadakate çok önem veren ahlakında kalırken, bir yanı da yolunu zekasının ve kendine güveninin açtığı tuhaf bir sınırsızlığa doğru uzanmıştı. Sınıf birinciliğini hiç bırakmadığı okulun
son yılında bir Amerika bursu kazanmıştı. Bu sefer anneyle babanın yatak odası fısıldaşmaları çok daha uzun sürmüş, küs günler geçirmişler, bazen o sessiz anneyle mütehakkim babanın ilişkilerinden hiç beklenmeyecek biçimde yatak odalarından karşılıklı bağırışımalar duyulmuştu. Gene annesinin kararlılığı kazanmış, Zehra  Amerika'ya gitmişti.


Liseyi bitirince Türkiye'ye dönmemiş, bir başka burs kazanıp orada üniversiteye girmiş, okulun üçüncü ayında kendisinden çok daha yaşlı bir profesörden hamile kalmıştı ama onun gibi bir aileden gelen bir genç kızdan beklenmeyecek bir sükunetle gidip kürtaj olmuş, bir daha da o profesörle görüşmemişti.

Sevmek Yeter Mi? Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon