11

234 47 18
                                    

İçimde bir sıkıntı vardı. Şöyle ucundan yakalayabilsem kıymık gibi çekebileceğimi biliyordum. Gel gör ki bir türlü tutturamıyordum.

Koridorun sonundan bir kafa işareti ile sınıfı gösterdi. Bir an duraksasam da arkasından gittim. Zaten kaç gündür son konuşma kafamda dönüp duruyordu. Belli ki takan tek ben değildim.

Kapıyı açıp içeri girdiğimde yaslandığı duvardan ayrıldı. "Kapıyı kapatsana." kısa bir tereddüt sonrasında dediğini yaptım. Beni sessiz sedasız, boş sınıfta dövmek tarzı değildi. Biraz da buna güveniyorum. Adam gelişine önüne gelen yerde girişmeyi seviyordu.

"Ne bok yemeye beni çağırdın?" diye yaptığım girişe, gülüp elini cebine soktu. Üstüme doğru attığı iki adımla mesafemiz kapandığında biraz ürktüm.

"Merak etme dövmeyeceğim."

"Niye buradayım o zaman?"

Yine güldüğünde dudaklarına düşen gözlerimi başka tarafa çevirdim. Adamın şöyle gülmesine alışkın değildim. Sanki bir şeyler değişmişti. Bir yandan kaosa çekiliyormuş gibi hissetmekten kendimi alamıyordum.

"Hep dayak hep dayak nereye kadar dedim. Neyse. Senden bir şey isteyeceğim. Hani şu okul gazetesinden Ersin var ya. Onun numarası var mı sende?"

"Yok."

"Bir baksana telefonuna. Belki gruplarda falan vardır." grupların çoğundan çıkmıştım ama yine de nedense yalan söylemediğimi göstermek için omzumdaki çantayı öne çektim.

Ön gözden telefonu çıkarıp rehbere girdim. Açık olan ekranı suratına doğru tutarken, "Kendin bak, yok işte. Hem ne yapaca-"

Elimdeki telefon ışık hızıyla çekildiğinde Ersin'in de, o sakin konuşmasının da altında bir hinlik olduğunu anlamış olmuştum. Biraz geç olmuştu ama olsun.

"Ver şu telefonu."

"Vereceğim elbet. Minik bir işim var. Sen de az sabırlı ol güzelim tamam mı?"

Tüylerimi diken diken eden 'güzel' kelimesinin üstünde durmadan, öne uzandım. "Ver lan."

Kolunu kaldırıp, telefonu kaçırdı. "Napıyorsun Özgür? Neyin peşindesin? Çocuk gibi davranıyorsun? Ne bu şimdi?"

"Sabır erdemdir. Az sabret muradına ereceksin. Söz."

"Sik sok konuşmasan da şunu versen. Hiç kavga havamda değilim bak. Ciddi söylüyorum. İnsan gibi istiyorken uzatma."

Kendi telefonundan bir şeyler yapıp cebine soktu ve sonra benimkine geçti. Gözleri kısa bir an beni bulduğunda kahveleri koyu koyu parlıyordu. Pis sırıtışı hayra alamet değildi. Yine de tuhaf bir merakla ne kadar düşebileceğini de görmek istiyordum. "Zil çalacak birazdan."

Yüzüme kısa bir bakış atıp "Az kaldı, bitmek üzere." Diyerek yaptığı işe döndü.

Böyle yapınca da tetikleniyordum. Yine üstüne atlamaya kalktığımda, kolumdan tutup beni geri itti. "Az kaldı dedim. Bekle işte."

Parmakları ekranda hızlı hızlı çalışırken, sonunda pes edip arkamdaki sıraya yaslandım. Başka zaman olsa kafa göz dalardım. Ama nedense hiç de günümde değildim sanki. Geçmiş tecrübelerim istediğini alana kadar durmayacağını söylediği için, kendimi yukarı çekip sıraya zıpladım. "İyi madem. Napıyorsan yap bakalım."

Gözleri ekrandan kayıp yine beni buldu. Gülüşü yavaşça solarken, dudaklarını yaladı. Bir süre saçma sapan birbirimize baktık. Sonra derin bir nefesle tekrar ekrana döndü.

Sıkıntılı şekilde ayaklarımı sallarken, nereden nereye geldiğimizi düşünmemeye çalışıyordum. Bazen sarf ettiğimiz lafların altında eziliyorduk. Veya bunu yaşayan bir tek bendim. Eskiden canımı yakmıştı. Asla güvenilmeyecek bir piç olduğunu her fırsatta ortaya koyan birinden insan olmasını da bekleyemezdim.

"Al bakalım." telefonumu fırlattığında son anda yakaladım. "Naptın?"

Kaşlarını kaldırarak, ekrana işaret etti. "Bak bakalım, kendin gör."

Açık olan ekrandan gördüğüm fotoğrafla kalbim tuhaf bir atış yaptı. Kendi numarasından okul grubuna atmıştı. Yıllar öncesine ait anı gözümden geçerken, yüzümü alaycı bir sırıtış sardı. Kaç yaşında olduğumu bile hatırlamıyordum. Onların evindeydik. Kuzeniyle beraber şakasına bana makyaj yapmışlardı. Ve sonra tonla resim çekmiştik. Hepsine bakarken anıra anıra gülüyorduk odada. Şimdi birbirimize bakarken kin kustuğumuz adamla bir ara birlikte güldüğümüzü düşünmek göğsümü sıkıştırdı.

"Bu ne şimdi? Beni bunla vuracağını mı sandın? Öyle utandım ki kedimi camdan atayım bari. İyi güldük eğlendik. Hadi eyvallah." kendimi iterek sıradan indim. Yerdeki çantamı alıp gitmek üzereyken, önüme geçti.

"Biraz dur hele." dedi ukala bir tavırla. "Devamına bak. Asıl sürpriz orada. Ben de seni kendinle baş başa bırakayım hadi bye."

Anlamadan suratına bakarken çıkmıştı bile sınıftan. Tekrar telefonu açıp, kaldığı yerden mesajları aşağı kaydırdım.

Benim adıma yazdığı mesajları okurken boğazım yanıyordu. Onunla tekrar arkadaş olmak için neredeyse yalvardığım mesajlar. Özür mesajları. Lakin sonunda içten olduğumu ispat etmek için diktiği tüy hepsine bedeldi.

Çoktan arşivlemiş olduğum, onun eski numarasına kayıtlı mesajları nasıl tahmin ettiğini bile bilmiyorum. Ekran görüntüsünü alıp herkesle paylaşmıştı. Benimle neden konuşmadığını, neden telefonlarımı açmadığını, evine kadar gittiğimi söylediğim ve hepsi cevapsız kalan mesajlarım önümde duruyordu. Göğsüm öyle bir daralmıştı ki hava içeri sızmıyordu. Dizlerimin üstüne eğilip, yavaşça burnumdan nefes aldım. Daha ne kadar düşebilir derken aklımdan asla böyle bir ihtimal geçmemişti. Şimdiye kadar sığ kavgalarımızın hiçbirinde bel altına inmemiştik.

Çoktan değiştiğini ve başka birine dönüştüğünü gördüğüm şeref yoksununun yine de belli kuralları aşmayacağını düşünmem aptallıkmış meğer. Sıraya yumruğumu bastırarak doğruldum. Tüm okula rezil olmak sikimde bile değildi. Ondan katıksız olarak nefret ediyordum ve o an hayatım boyunca ilk defa gerçekten bunu tüm hücrelerime kadar hissediyordum.

Dönersen Islık ÇalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin