4

254 63 34
                                    

chan'a attığım konuma ilerlerken kendime küfrediyordum çünkü geç kalmıştım, içimden umarım o da geç kalmıştır demeden edemiyordum.

ama tabii ki kafeye vardığımda bir köşede oturmuş buzlu bir su içen chan'ı görmüştüm. bu beni çok mahcup hissettirdi, sahiden. çünkü normalde geç kalınan buluşmalardan nefret eden biri iken kendim bunu yapmış olmak beni çok mahcup hissettirmişti.

koşar adımlarla masaya doğru gidip zaten nefes nefese kalmış halimle konuştum. "selam, çok özür dilerim! profesör dersi uzattı ve ben," ben nefeslenmek için duraksadığımda sandalyesinde -tabii, sandalyeden çok rahat bir koltuğa benziyordu- oturan sarışın, yani chan, gülümsedi ve "sorun değil, koşmasaydın keşke. beklerdim ben." dedi.

korkuyla gözlerimi açtım çünkü kinaye mi yapıyordu yoksa samimi miydi anlayamamıştım. chan'ın gözlerinin içine de aynı bu korku ile bakarken chan gülümsemiş ve "otursana." demişti. bu beni biraz rahatlatınca ben de chan'ın hemen karşısındaki sandalyeye oturdum. 

ben üşümüş burnumu çekerken ısınmaya çalışırken chan’ın içtiği buzlu suya takıldı bakışlarım. “sen üşümüyorsun sanırım.” dedim bakışlarım bardaktayken.

chan da içtiği suya bakarken konuştu. “ah, o şey... seni beklerken ekildim zannedip bir soğuk su içeyim bari dedim.”

gözlerimi şaşkınca açıp güler gibi bir nefes verdim. gerçekten ekildiğini düşünmesi beni biraz da üzmüştü çünkü karşımdaki çocuk gerçekte çok daha yakışıklıydı, nazikti ve bu çocuğu kaçırırsam aptalın teki olurdum.

“of... çok özür dilerim ya.” chan gülümsedi ve gamzeleri göründü, bir süre gözlerim orada takılı kaldı. ne güzeldi gamzeleri, felix de gamze olmadığı için bu görüntüye şaşırmıştım.

“sorun değil, gerçekten, ben alışığım sa-”

ve sözünü kesip anında hayranlığımı belirttim. “gamzelerin ne kadar güzel.” chan şaşırmış bir şekilde bana baktı duraksarken, sanki bu iltifatı ilk kez duymuş gibi görünüyordu. eğer ilk kez duyuyorsa ne yazıktı, çünkü sahiden çok güzeldi gamzeleri.

“özür dilerim sözünğ kestiğim için ama çok hoşuma gittiler, söylemek istedim.”

“teşekkür ederim.” chan da anında bana teşekkür edince bir süre sustuk, sanırım ikimizde biraz utandık, bilmiyorum. sonra ortamın havasını değişmek için “bir şeyler söyleyelim mi?” dedim.

chan yavaşça başını sallayınca önümüzdeki menüyü inceledim, sonra ikimiz de sıcak bir kahve söyleyip kahveleri beklemeye başladık. 

aramızdaki o hafif utangaç havayı hissediyordum ve nasıl kıracağımı bilmiyordum, o ise hiç biliyor gibi durmuyordu. “felix ile o kadar da benzemiyorsunuz.” dedim konu açmak için.

chan başını salladı ve gözlerimin içine bakarken konuştu. “ben babama benziyorum daha çok, anneme benziyor felix.”

anladığımı belirten mırıltılar çıkarırken kahvelerimiz geldi, sonra tekrar konuştum. “kişilik olarak da baya zıtsınız ama.” dedim kıkırdayarak, o da bu söylediğime güldü.

“sorma, buraya geldiğinde nasıl aynı evde tekrar barınırım hiçbir fikrim yok.” bu söylediğine gülüp “abartma ya.” dedim.

sonra başını sağa sola salladı. “neyse ya, boşverelim o civcivi şimdi.” bu söylediğine gülümsedim, felix’e ya herkes civciv diye sesleniyordu ya da biz farketmeden ona ikimiz de civciv diyorduk.

biz kahvelerimizi içip bir süre üniversiteden, derslerden ve genel hayatımızdan bahsederken bir anda bir kedi kucağıma atladı. şaşkınca kediye bakarken gülümseyip tüylerini okşadım, muhtemelen üşüdüğü için sığınmıştı buraya.

“merhaba, acıktın mı sen, hm?” ben kediyi sevmeye başlarken chan bir anda hapşurmaya başlayınca şaşkınca ona baktım. “iyi misin?”

“şey, kedilere alerjim var da.” şaşkınca chan’a baktım kucağımdaki kediyi severken, benim evimde toplam üç kedi vardı ve her zaman çantamda kedi mamaları. şuan kucağımdaki kediyi onunla beslemeye başlamıştım bile.

“şey, uzakta besleyeyim istersen?”

”yok, hayır. ciddi bir alerji değil, hapşuruyorum sadece böyle. ilaç içince geçiyor da nereden bileyim...” başımı anlar anlamda salladım. “benim üç kedim var.” dedim sonra kıkırdayarak.

chan da bana güldükten sonra tekrar hapşurdu, dayanamayıp güldüm. “ben indireyim bu sevimli şeyi en iyisi, gerçekten.”

“sen bilir-” tekrar hapşurdu. kedi mamasını yedikten sonra onu aşağı indirdim ve chan’ın kızarmış burnuna bakıp güldüm.

“yani ilk ortak olmayan noktamızı buldum, kediler.” chan paniklemiş gibi bana baktı. “hayır, ilaç içince geçiyor gerçekten.”

paniklemiş haline gülmeye başladım.

“ne bu panik? sakin olsana.”

“üç kedin varmış, nasil paniklemeyeyim?” sonra karşılıklı gülmeye başladık beraber.

ve kafeden çıkıp sahilde yürüdüğümüzde chan eczaneden alerji ilacını aldı ve kedileri beraber besleyebildik.

ALLAM ÇOK TATLILAR

kızlar bölümler arada aksıyor kusura bakmayın lütfen ☹️☹️

need some loveWhere stories live. Discover now