thirteen

45 7 20
                                    

çaresiz bir inilti soobin'in dudaklarından firar etti, kafasındaki donuk ağrının zonklama hissine dönüştüğünü hissetti. beyninin en ücra kıvrımlarında dolaşan acı tazeydi, hayatı buna bağlıymışcasına parmakları yatak çarşaflarını kavradı. gözleri hızla aralandı, bir yandan çılgınca dönen çevrenin netleşmesini büyük bri sabır ile beklerken bir yandan da bazı trajik olaylara dair anılar sayesinde son yaşananlar gözlerinin önünde bir bir beliriyordu. sonunda nefesi kesilerek uyandı, örtüleri geriye attı ve ayaklarını yere basıp tökezledi.

yeonjun'u bulmayı umarak aceleyle odadan fırladı, topallayarak cehenneme dönmüş evinin her odasını, her odanın her köşesini turlarken güç bulamayan omuzları sarktı. bir kez daha yüz üstü bırakıldığını görmek adına hayal kırıklığına uğradı. evde yalnızca kendisi vardı.

nasıl uyuyabildim?

yeonjun'a nasıl inandığını ve kollarında uykuya dalmadan önce o hapı nasıl kabul ettiğini hatırlayarak homurdandı. süslü bir duvar saatinin asılı olduğu duvara baktı ancak hiçbir şey bulamadı, keza takvim de artık orada değildi. kuşkusuz yeonjun, soobin'in dengelerini daha da bozmak için onları almıştı. boynundaki gerginlik ve yorgunluk bir günden fazla uyuduğunu söylüyordu fakat tam olarak ne kadar süredir uyuyordu?

bir kez daha yeonjun'a karşı değil, bütünüyle kendisine karşı küstah bir öfke ve nefrete kapılmıştı. onu suçlayamazdı, buna hakkı olduğunu sanmıyordu. kendisi gibi psikopatların ahlaki pusuladan ve insani duygulardan yoksun doğduklarını çok iyi biliyordu. fakat bu, sırf yeonjun'u sevdiği için gerçeklerden daha fazla kaçacağına ve kendine bunu yapmasına daha fazla izin vereceği anlamına gelmiyordu. soobin'in de bir hayatı vardı, dışarıda yaşayan masumlar arasından hâlâ çıkabilecek kurbanlar olduğunu da unutmamalıydı. yalnızca kendi hayatının iyiliği için değildi. vicdan ve acıma hislerini kalbinde barındıran, etten ve kandan bir insandı soobin.

adımları her zamankinden çok yalnız ve üşümüş hissettiren soğuk fayans üzerinde adımladı. bir mıknatıs tarafından tutturulan ve buzdolabı kapısından sallanan sarı not kağıdını fark etti. irislerinin çok iyi tanıdığı bu el yazısını okumak için notu altından çekti ve yaklaştırdı. "buzdolabında yiyecek var, yemeden önce iyice ısıt. çok ağlama, güven bana. seni seviyorum."

soobin içini çekti, ciğerleri sıkıntılı bir nefes beraberinde kabardı. yeonjun için bir şeyler yapması gerektiğini biliyordu. buradan çıkıp taehyun ile iletişime geçmek için ikinci bir kez düşünmesine gerek yoktu ancak kapının kilidini açmaya çalıştığında kapının kilitli olduğunu fark etti. şifre yardımıyla kilidi açmaya çalıştı. fakat tahmin ettiği gibi, işe yaramadı. yeonjun'un değiştirdiği belliydi. bu durumda yapılacak bir şey kalmazdı. çaresizlik ve belirsizlik onu yutarken korkudan alt dudağını dişlerinin arasına sıkıştırdı. umutsuzluk içinde yumruklarını vurmaya ve kapıyı zorlamaya devam etti. yeonjun'un onu duymasını beklediği için eklemleri kanamaya ve sesi çatlamaya başlayana kadar adını haykırmayı sürdürdü. bir süre sonra yeonjun orada bile olmadığı için enerjisini boşa harcamayı bıraktı.

sadece babam değil, sekiz masum can haksızlığa ve zulme ölesiye maruz kaldı. buna göz yumamam. daha fazla hayatı avlamaya devam edebilir... yakında beni de ortadan kaldıracak kahrolası bir şeytan o. zamanımı boşa harcamamalıyım.

soobin, oturma odasındaki sürgülü pencereyi kaydırarak gökyüzüne baktı. gökyüzünün iç açıcı, havanın temiz olmasına rağmen soobin'i rahatlatma düşüncesinin yanından bile geçemezdi. güneş ufka doğru batıyor, altın ışınlarını zamanla kendisine topluyordu. soobin gökyüzünü tanıdı; kesinlikle akşamın geç saatleriydi, belki de sekiz sularıydı. gölgeler beklediğinden daha çabuk uzaklaşmaya başladı ve bu gece birinin öleceğine dair içinde bir his vardı.

peppermint soda, yeonbinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin