8. Bölüm

13.9K 920 225
                                        

İyi Okumalar ❤

Bazen sevgi sadece sahip olduklarında değil, kaybettiklerinde de saklıdır. Sungur, ilk kayıbım değil belki, ama şüphesiz en acı kayıbım o olmuştu.

Önceleri, soğuk ve mesafeli bir dünyada yaşıyordum, duygularımın derinliklerine inmeyi pek göze alamıyordum. Ancak sevgi, yavaş yavaş bu sert kabuğu kırdı ve içimdeki gerçek benliğe ulaşmamı sağladı.

Bir insanın hayatına girdiğinizde, onunla geçirdiğiniz zaman, ruhunuzun en karanlık köşelerine ışık tutar. Bu ışık, başlangıçta gözleri kamaştıran bir yıldız gibi parlayabilir; ama zamanla, bu ışık her şeyi aydınlatan bir güneş haline gelir.

Sungur, karanlığıma ışık tutan ve soğuk benliğimi ısıtan o adam olmuştu. Onun varlığı, içimdeki buzları eritmiş, ruhuma sıcaklık getirmişte olsa, aynı zamanda beni darmaduman edip arkasına dönüp gitmişti de...

O gecenin üzerinden günler geçmişti. Geçmişti geçmesine ama içimde kırılan kalbimin parçaları, derimi kanatmaya devam ediyordu. O kadar çok kanıyordum ki, hiçbir yara bandı yarama iyi gelmiyordu.

Bu acıyı kelimelere dökmek, bu duygunun ağırlığını anlatmak ise, çok zordu

Tüm umudumu yitirmiştim. Umudumu yitirdiğim an ise içimde bir karanlığın derinlerine çekilmiştim.

Sanki tüm renklerim çalınmış geriye bir tek gri kalmıştı. 

Sungur'dan öncesi ve Sungur'dan sonrası vardı. Sevmenin hem bu kadar güzel hem de bu kadar zorlayıcı olabilmesi, aklıma verilen en büyük zarardı.

Evin her köşesinde, zamanın geçmediği, her şeyin donmuş gibi kaldığı hissini taşıyordum. Birkaç güne işe geri dönecek, tekrardan seans yapmaya başlayacaktım. Ancak bu kafayla nasıl olurda seans yapıp insanlara iyi gelebilecektim? İşte onu bilmiyordum.

Kendime iyi gelemezken insanlara nasıl iyi gelecektim?

O eski sıcaklığım, o eski canlılığım şimdi yok; kalan tek şey, kocaman bir boşluk ve içimdeki derin umutsuzluktu. Her şey sanki uzak bir anıdan fısıldıyor bana, ama ben artık o fısıldayanları duymak istemiyordum.

İçimdeki umut, tıpkı eski bir rüyadan uyanmak gibi, yok olmuş, kaybolmuştu. Her şey, her an, içimdeki acının yıkıcı etkisiyle birleşerek, bana yaşamın anlamsız bir çabaya dönüştüğünü gösteriyordu. Dünyanın sonu değildi, ama nişanlı olmasına rağmen içimdeki aşk azalmıyor aksine artmaya devam ediyordu.

Yanlış,

Yanlıştı,

Yanlıştım.

Ağlayınca rahatlar insan, derler. Yalandı. Aynı kalıyordum. Zerre rahatladığımı hissetmiyordum. Her damla, bana yaşamın ne kadar kırılgan olduğunu, umudun ne kadar uzak bir kavram haline geldiğini hatırlatıyordu.

İçimdeki karanlık, her an daha da derinleşiyor, yaşamın anlamını kaybetmiş gibi hissediyordum. Oysa Sungur'un hayatımda büyük bir yere sahip olduğunu daha yeni yeni kavrayabiliyordum.

Yaşama anlamım olduğunu daha yeni anlamıştım...

Odamın balkonunda oturmuş, onların evini izliyordum. Sungur’un teyzeleri gelecekti; bu yüzden evde yoğun bir hazırlık vardı. Annemin bahçe kapısını açıp mahalleye çıkışını gördüm; yardıma gidiyordu. Gözlerim, annemin evden uzaklaşmasını izlerken, evdeki karmaşayı düşünüyordum.

SAUDADEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin