12- Ölüm tırpanı

2.3K 327 140
                                    

Yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın. Keyifli okumalar ❤️

***

Başını duvara yaslamış, dalgın bir şekilde elinin hareketlerini izliyordu. Parmak uçlarıyla merdiven kenarlarındaki karlarla oynuyor, zihnini sonu olmayan düşüncelerden arındırmaya çalışıyordu. Eğer biraz daha düşünürse kusacaktı.

Atilla gideli saatler olmuştu. Bir ara kar yağmıştı hafif hafif. Kar yağdıkça, rüzgâr estikçe üşüyordu. İşlevsiz ceketinden bir yarar göremeyince boş vermiş, acımasız soğuğun kendisini mahvetmesine izin vermişti Yusuf.

"Herkes mahvetti zaten, biraz da sen sıç ağzıma." Demişti kışa hitaben.

Ata'nın ışığı açık evine kayıyordu arada gözleri. Nedenini bilmediği şekilde tekrardan pencereye çıkacağını, koyu kahve gözleriyle kendisine bakacağını düşünmüştü. Fakat Ata bir kez olsun pencereye çıkıp Yusuf'a bakmamıştı.

Kuruyan çatlak dudaklarını yaladı kızarmış gözlerini yere dikip. Yerinde doğruldu ve ellerini nemli saçlarına daldırıp karıştırdı. Yorgundu, açtı ve üşüyordu. Evine gitse en azından dört saat uyuyabilirdi. Yarın haftasonu olduğu için kahvehane daha geç açılacaktı.

Peki Atilla'nın onu izlemediğinin bir garantisi yokken eve gitmeye cesaret edebilecek miydi?

Evini öğrenirse Yusuf'un ondan tek uzak kalma yolunu bulacak, o yolu taşlarla kapatacaktı. Eğer evini öğrenirse Yusuf yanına her türlü gitmek zorundaydı. İstese de, istemese de.

Parmaklarına dolanan saçları hafifçe çekiştirdi. "Ne yapacağım ben?" Diye çaresizce mırıldandı.

Her gün bu şekilde kaçamazdı. İlla ki evine gitmek zorunda kalacaktı ve er ya da geç kendini ele verecekti.

Vücudunu saran farkındalıkla biraz daha üşüdü Yusuf. Gözleri tekrardan dolarken dudaklarında buruk bir gülümseme oluştu.

"Ya öleceğim, ya öleceğim..." Atilla'nın yanına giderse ruhsal bir ölüm, gitmezse ve bu yüzden Atilla sırrını ailesine söylerse bedensel bir ölüm gerçekleşecekti. Kurtuluşu yoktu. Ya ölecekti, ya da ölecekti...

Ellerini cebine koyup ayağa kalktı. Birkaç adım attı ama gözleri tekrardan o eve kaydı. Salon olduğunu düşündüğü odanın ışıkları halen açıktı.

"Atilla yerine sen gebert bıyıklı." Dedi yere eğilip bir taş alırken.

Ne çok büyük, ne de çok küçük olmayan bir taş aldı. Bir kere havaya atıp tuttu. Ardından birkaç adım geriye gitti ve kuvvetle attı taşı üçüncü kattaki pencereye. Cama çarpan taşın sesi gelirken dudağının tek kenarı kıvrıldı. Cam kırılmamıştı ama duyulacak bir ses çıkarmıştı.

Yusuf hazırda bekler gibi bir anda çekilen perdeyle ağzından bir küfür kaçırdı ve hızlı adımlarla uzaklaşmaya çalıştı. Fakat çoktan Ata'nın bakışlarının hedefi olmuştu.

Ata bir ıslık çaldı ama duymazdan gelerek yürümeye devam etti. Sonrasındaysa tam önüne atılan taşla geriye sendeledi.

"Oha be onu nasıl attın!" Dedi Yusuf, gözlerini uzağındaki adama çevirip.

Ata ona çatık kaşlarıyla bakıyordu. Gözleri 'Taşı senin attığını gördüm' diye bağırıyordu. Ki zaten uzun sokakta cama taş atabilecek herhangi bir insan evladı yoktu.

Ata ona 'hayırdır?' dercesine göz kırptı. Sabahın beşinde camına taş atıldığı için sinirlenmiş olmalıydı.

Yusuf ellerini tekrardan cebine yerleştirirken dil çıkardı çocuksu bir ifadeyle ve Ata'ya arkasını dönüp yoluna devam etti.

DİLHUN -BXBHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin