iii.

212 34 35
                                    

Leylağı solmaya başlamıştı.

Bunun neden olduğunu bilmiyordu, vozaya koyduğundan beri yaklaşık olarak üç yıldan beri gayet iyiydi. Hatta bazen diğer leylaklara nazaran daha sağlıklı olurdu. Neden şimdi solmaya başladığını merak ediyordu, solmasına hiçbir sebep yoktu.

İspanyol'u çağırıp onun da bakmasını istemişti. Antonio bir süre çiçeğe bakıp ''Bence bunu artık atsan daha iyi olur.'' demişti. Bunu deyince hayatında hiç kimseye söylemediği kadar kötü sözler söylemişti. Bu çiçek onundu. Onu çöpe atmak kendine saygısızlık etmek olurdu.

Dudaklarını birbirine bastırıp Antonio'ya dediklerini düşündü. Biraz fazlaya mı kaçmıştı bu sefer? Ama Antonio'nun onun bu leylağı ne kadar sevdiğini bilmesi lazımdı. Onun hakkında neredeyse her şeyi biliyordu, bunu da bilmesi lazımdı. 

Yaşadığı stres yüzünden başı ağrımaya başlamıştı. Elini şakaklarına götürüp sıkmaya başladı. Sakin olmalıydı, ancak nasıl sakin kalacağını bilmiyordu. O anda aklına Feliciano geldi. Feliciano'yla konuşmak onu sakinleştirebilirdi.

Hızla telefonundan Feliciano'yu ararken meşgul olmaması için dua etti. Duası kabul olmuş olmalıydı, çünkü Feliciano hiç beklemeden açmıştı. ''Ciao?''

Telefonun ucundaki sesi duyunca rahatladığını şimdiden hissetti. ''Feliciano? Orada hava nasıl?'' Havayı sorması iyi olmuştu, çünkü Venedik'e o yıl fazla yağmur yağmıştı. Evleri kanalın kıyısındaydı, tehlikeli olabilirdi. Feliciano'nun sesi biraz karıncalı olsa bile telefonun diğer ucundan geldi; ''Fazla iyi değil, biliyorsun. Kanaldaki sular fazla yükseldi.''

Lovino gülerek ''Galiba bugün ilk uçakla oraya gidiyorum.'' dedi. ''Ne? Antonio'yla aranızda bir şey mi oldu?'' Feliciano'nun sesi endişeliydi. Onu sakinleştirmek için yalan söylemeyi düşündü bir an, ancak ona yalan söyleyemezdi. ''Evet. Ancak o kadar da büyütülecek bir şey değil.''

''Yüce Tanrım, bu sefer ne yaptın?''

Feliciano'nun dalga geçtiğini biliyordu, bu yüzden onun dalgasına dalgayla cevap verdi. ''Domateslerini İngiltere'ye verip yemek yapmasını istedim.''

Kıkırdama sesleri telefonun başından gelirken gülümsedi. Aslında bunu intikam almak için yapabilirdi. Hayatının kazığını atıp İtalya'ya kaçar ve orada mutlu bir hayat kurardı. Ve orada mutlu bir şekilde ölürdü.

Bir an ne hakkında düşündüğünü fark edip titredi. Neden ölümü düşünmüştü ki şimdi? Bu düşünceyi kafasından atıp konuşmaya devam etti. ''Şaka yapıyordum. Öyle bir şey olsaydı muhtemelen domates diye beni ekerdi.''

''Bunu yapmayacağını biliyorsun Lovino. O seni seviyor.'' Lovino bir an kızardı. Muhtemelen Yao'nun Kiku'yu sevdiği şekilde seviyordu. Ancak Feliciano hızla ''Yani biliyorsun arkadaş biçiminde.'' diye eklemesinden sevme kelimesini diğer anlamda kullandığını anladı. Vücudundaki tüm kanın yanaklarına gittiğini hissetti bir an. Antonio'nun ona öyle davranmasının sebebi... Artık her şey daha mantıklı gelmeye başlamıştı.

''Özür dilerim Feliciano, kapatmam lazım.'' dedi. Kapatırken Feliciano'nun telefonun diğer ucundan ''Arkadaş olarak!'' seslerini duyabiliyordu. Bu duruma gülmeden edemedi. İkisi de berbat yalancıydılar.

Leylağa bir süre baktıktan sonra onu da alarak hızla dışarı çıktı. Bir an üşüdü, hava soğuktu. Ancak gideceği yere kısa sürede ulaşacağı için dönüp ceketini almak istemedi. Ayrıca soğuğu severdi, sıcak bir iklimde olmasına rağmen İskandinavları kıskanırdı.

Birkaç dakika sonra Eleadora'nın evinin önündeydi. Zile basıp birkaç saniye bekledi. Eleadora yavaş adımlarla kapıyı açtı. Karşısında Lovino'yu görünce bir an şaşkınlığını gizleyemedi. ''Lovino! Keşke haber verseydin!'' dedi sarılırken. Lovino başını kadının omzuna gömerken ''Birden dışarı çıkmaya karar verdim, kusura bakma.''

ultimo //spamanoWhere stories live. Discover now