Beşinci günün ilk saatlerinden sonra ara ara sabaha karşı, Nolan köyünde uluma sesleri duyulmuştu. Ya ulumalar rüzgarın yardımıyla uzaklardan Nolan köyüne kadar geliyordu,ya da Nolan köyünün etrafında gerçekten kurtlar dolanıyordu. Tabi karın yağması ve yerdeki karın yükselmesiyle,karın içindeki kurtları görmek imkânsızdı.
Nolan köyünde uluma seslerini net şekilde duyanlardan birileride Yaşlı Faris ve Hugh'du. Diğer ev ahalisi yatınca ikisi de hâlâ ayaktaydı,uyumuyorlardı.
Bayan Mercy bir saate yakın bir süre kocası Bay Harves'ın yanında,uyanmasını beklemişti ama uyanmamıştı. Bay Harves'ı yatarken seyretmişti. Bay Harves'ın bedeninin solgun rengi düzelmişti. Kaybettiği kanını tekrar geri topluyordu. Bayan Mercy'nin biraz başı ağrıdığı için Bay Harves'ın yanında sandalyede otururken uyuya kalmıştı.
Weyt'de geceye doğru ahırdaki köpeklerini son kez kontrol etti ve ahır birkaç saat aydınlık kalsın diye ahıra iki mum yerleştirdi. Sonra Weyt'de yattı.
Bay Mayhew'da evdeki yiyeceklerini tekrar kontrol etmek için evine hızlıca gitmişti. Eğer yakın zamanda gündüz olmazsa ve Nolan sakinlerinin yiyecekleri azalırsa, herkes kendi ailesini düşüneceğinden dolayı kimse kimseye yardım etmeye bilirdi.
Lizzy ise Bayan Mercy'nin sandalyede uyuduğunu görünce üzerine bir battaniye atmıştı. Eğer uyandırsaydı yine Bay Harves'ın yanında kalmak isteyecekti. Bu yüzden uyandırmamıştı ve o da yatmıştı.
Sadece yaşlı Faris ve Hugh, salonu aydınlatan şöminenin önüne iki sandalye koyup, beşinci günün erken saatlerinden,sabaha kadar ileriki günlerde ne yapacaklarını konuşmuşlardı. Konuşurlarken sabaha doğru uluma seslerini duymuşlardı. Faris yaşlı olduğundan dolayı bu ulumaları ilk Hugh duymuştu. Birlikte şöminenin önündeki sandalyelerinden kalkıp pencerenin önüne gelmişlerdi. İkisininde tek görebildiği, pencerenin üzerinde toplanmış karların üstüne tane tane düşen karlar ve bembeyaz bir deniz. Ağaçların yeşil renkleride belli olmuyordu. Her taraf bembeyazdı. Nolan köyündeki Hugh'ların evinden başka sadece bir,iki tanesinin ışıkları yanıyordu. Herkes bir an önce yatıp,kalktıklarında gerçek -aydınlık- sabahın olmasını umuyorlardı. Ama insanların umutlarına çok bağlanması da iyi bir şey değildi. Çünkü umdukları şeyler olmazsa, yani kısa süre içerisinde gerçek sabah doğmazsa, insanlar delirebilirlerdi.-Duyuyorsun değil mi Faris ? İşte dinle! Bir uzun ulama daha.
-Yaşlı kulaklarım bana kurtların yakınlarda bir yerlerde olduklarını söylüyor ama gözlerim bunu inkâr ediyor. Sen dışarıda bir kıpırtı görebiliyor musun?
-Bende göremiyorum Faris. Görebildiğim tek şey pencerede toplanmış karlar ve dışarıda da olan kar Dünyası. Belki şu penceredeki karları silersek dışarıyı daha net görebiliriz.
Diyerek pencerenin kolunu tek eliyle tutup pencereyi açmaya çalıştı. Ama açamamıştı. Pencerenin menteşeleri kardan donmuştu ve açılmıyordu.
-Pencere donmuş Faris!
Şimdi öbür elini de pencerenin koluna götürdü. İki eliyle pencerenin kolunu koparırcasına kendine çekiyordu. Her açılmayan saniye Yaşlı Faris,pencereye daha çok lanet okuyordu.
-Iıaahh
-Lanet olsun pencere açıl artık! Yoksa senin camını kıracağım! Haydi açıl!
Ve pencere açıldı.Yaşlı Faris'in lanet okuması işe yaramıştı.
Pencere açılır açılmaz,pencerenin alt tarafında birikmiş olan karlar evin içine,tam da Yaşlı Faris'in ayağının üstüne dökülmüştü. Pencere,sanki Yaşlı Faris'in kendisine okuduğu lanete cevabını vermişti.
Faris'in ayağı, içerideki şömineden gelen sıcak havaya alışmıştı.Birden ayağına dökülen karlar, soğuktan titremesine ve kar dökülmeyen ayağının üzerinde sekmesine yol açmıştı."Aman,aman! Ayağım,ayağım! Lanet olsun,çok soğuk!" Diyerek, tek bacağının üstünde seke seke şöminenin yanına ulaşmaya çabalıyordu.
Hugh ise Yaşlı Faris'e aldırmıyordu. Daha fazla evin içine kar dökülmesin diye ve dışarısı görünsün diye pencerede ki karları temizlemeye başladı.Bir avuç alarak dışarıya attı.İki avuç,üç avuç..Her aldığı avuç ile daha da donuyordu elleri. Ve yüzü,bedenide. Tam pencerenin önünde olduğu için direk soğuğu yiyordu. İçeriye de soğuk hava giriyordu.Şimdi geniş salonda savaş vardı.Şöminenin sıcağıyla karın soğuğu karşı karşıyaydı."Karları temizlememe yardım et Faris! Donuyorum." Dedi Hugh iki avucunu yan yana birleştirerek ağzına götürmüştü. Derin derin nefes alarak ellerinin içine hohluyordu. (Bu da yazardan size ek bir bilgi olsun;hohlayınca içimizdeki havanın ısısını yükselterek dışarıya veririz,üfffleyince ise içimizdeki havayı soğutarak veririz.Diğer hikâyeler de yazarların bu şekilde bilgi vermediğini görüp bu size garip gelmiştir ya da gereksiz bir bilgi gibi olmuştur ama bilgi bilgidir.Şimdi devam edelim!)
"Benim ayağım ıpıslak oldu. Öncelikle pantolonumu ve çorabımı kurutmam gerek. Beni bekleme Hugh! Sen çabucak temizlersin.Zaten içerisi de soğumaya başladı. Acele et." Dedi işten kaçarcasına.Şömineye karşı ıslak ayağını uzatmıştı.
"Tamam anlaşıldı.Zaten neredeyse temizledim sayılır." Dedi ve son kar birikintileri de aşağıya attı.Hemen pencereyi kapatmıştı çünkü şöminenin ateşi neredeyse soğuğa yenik düşmüştü.
İki elini de ısınmak için kendi üzerindeki giysilere hızlı hızlı sürtüyordu. Eğer ısınmak için şöminenin yanına giderse ve o anda da bir kurt ya da kurtlar geçip göremezse tedbirli davranamazdı.Rüzgârsız soğuk gecede karlar tane tane, yavaş yavaş yere süzülen havayı izliyordu.Gök siyah,yer ise bembeyazdı. Bir süre izlemeye devam etti.
"Bir şey gördüm! Bir şey gördüm! Bir kurt galiba ya da bir dişi kanguru, emin değilim, dişiliği konusunda.Kesesini tam göremedim." Dedi Yaşlı Faris. Şöminedeki cayır cayır yanan aleve bakarak.Hâlâ ayağını kurutuyordu.
"Az öncede bir sincap gördüğünü sanmıştın.Alevler de her şekil oluşabilir.Senin hayal gücüne bağlı Faris" Hugh,Faris'in tam bir kaçık olduğunu düşünüyordu.Ama Hugh gözlerini dışarıdan bir saniye bile ayırmıyordu.Faris de alevlerden.Şöminedeki aleve bakıp kendi kendine hayvan görme oyununu oynuyordu.Gözleri yanıyordu.
"Haklısın Gözcü Hugh.Sen hâlâ bir şey göremedin mi?"
Tam Hugh hayır diyecekken ilerideki ağaçların orada bir kıpırtı gördü.
"Sanırım bir şey gördüm Faris, sanırım gördüm.Sabaha karşı bu olay yaşanmıştı. Bir kıpırtı görmüştü Hugh ama bir daha görememişti. Karlar yine doldurmuştu pencereyi. Kar bir türlü durmamıştı. Hugh çaresizce uyumaya gitmişti.Yaşlı Faris'de ayağını kurutup, alevler deki oyununu bitirince bohçasından bir kitap aldı ve okumaya başlamıştı. Bir süre sonra onu da uyku bastırmış ve elinde kitabıyla birlikte şöminenin artık sönmek üzere olan alevlerinin önündeki oturduğu sandalyesin de uyuya kalmıştı.
Vakit sabahı geçerken, "HAAAYIIIIIRRR" diye bir feryatla Bay Harves hariç tüm ev ahalisi tatlı uykularından uyandırılmıştı. Bir sorun vardı. Hem de büyük bir sorun..
YOU ARE READING
30 Gün Gece
AdventureAlaska da Nolan köyünde yaşayan 17 yaşındaki Weyt,kendi ailesinin tarlasında çalışır,çoğu zamanda Nolan köyündeki insanların koyunlarını ve keçilerini gütmeye dağlara,dere kenarlarına götürürdü.Yine bir sabah, güneş doğmadan hayvanları Alaska'nın so...