1- Kovulmuş

355 37 23
                                    

Merhabalar! Bölüm kısa diye lütfen kızmayın, uzunluklar hep bu civarda olacak ama günde bir ya da iki bölüm şeklinde sürekli sizlerle olacak ^-^

Beğenenler arkadaşlarına da önerse ne güzel olur aslında ^-^ İyi okumalaar!

Bu kez hazırdım. O çıkmaya korkulan sokakları bu kez ben de tanıyacaktım. Kulaklıklarım kulağımdaydı nasıl olsa, kaçıp, koşabilirdim. Biber gazım da var, güvendeyim, diyordum.

Açık olan turuncumsu kızıl saçlarımı şapkamın altına gizleyip, hayatımın en cesur adımlarından birini attım. Babetlerimi ayağıma geçirip, anahtarı cebime sakladım. "Anne ben markete gidiyorum. Canım vişne suyu çekti, vallahi içmezsem olmaz. Hemen on dakikada gideyim, alayım kapanmadan."

Annem mutfaktan kafasını uzatıp, hazırlanan halime baktı. "Telefonunu da al, arayınca aç. Sakın geç kalma!" Cebimdeki telefonu düşmesinden korkmadan kulaklığın ucunu tutarak salladım. Kaç kez parçalanmıştı o, alışkındı düşmelere.

Kapıyı açıp koşarak apartmandan çıktığımda, onlar da sokaktan yukarı doğru çıkıyordu, yine.

Oğlan, ceketinin yakalarını kaldırmış, soğumaya başlayan havadan kendisini saklıyor. Bir, belki iki beden büyük olmuş kendisine ama bunu umursuyor gibi durmuyor. Adamsa eli kulağında kalan sonbahara tepki olarak kısa kollu giymiş. Cılız bir bedeni var, baktıkça bakışlarını kaçırası geliyor insanın.

Pencereden annemin bakmadığını görünce hemen karşıya geçip ellerimi cebime koydum. Birinde telefonum, diğerinde biber gazım var. Bir durak kadar yürüdüm arkalarından. En azından hızlıydık da, annemin çok dikkatini çekmeyecektim.

Bahçeli bir evden içeri girdiklerini gördüğümde, elimde tuttuğum telefonun ekranında parmaklarımı gezdirdim. Burayı biliyordum. Arka tarafta annemin beni zorla ve sürekli olarak getirdiği market vardı. Yan tarafında duran dut ağacının üzerinde geçmişti çocukluğum.

Az kovulmamıştım. Önce bahçelerden başlamıştı, sonra insanların kalplerinden devam etmişti. Zaten bir süre sonra insan gitmemeye başlıyor. Gittikçe atıldığı o kalpleri de, yüzleri de istemiyor hayatında. Sadece müzik dinliyor çünkü melodilerde buluyor ilacını. Onlar kovamıyor, bu yüzden okuyor, yazıyor, yarattığı ayrı bir alemde yaşayıp, insanları bir biblo olarak görüyor.

İçeri girişlerinin ardından meyve suyu alıp eve dönmek için bitkince birkaç adım attım. Bana ne oluyordu ki adamları sapık gibi takip ediyordum? Evleri çok güzel duruyordu, bahçelerinde ağaçları da vardı.

Hem, o evde ikisinin yaşaması imkansızdı. Zaten burası bir gecekondu olsa bile ne yapabilirdim ki? Benim o adama bakma ihtimalim mi vardı, işlerine başkalarını sokma gibi bir yetkim mi vardı?

Kimdim ki ben, kovulan bir kızdan başka?

Arkadan hızlı hızlı yürüyen bir erkek bana çarpıp özür diledikten sonra, bakakaldığım o eve girdi. O da orada yaşıyordu ve az önce bana çarpmıştı. Heyecanlanmalı mıydım? Yüzünü bile görmemiştim ki! Sessizce adımlarıma devam etmeliydim.

Ayağıma bir şey çarptı, cüzdan. Kime ait olduğunu bilmiyordum ama az önce olmadığından emindim. İşte şimdi mutlu olmalıydım, Allah kapattığı kapıyı bana açıyordu bu kez.

Bahçeden içeri girip zile bastım, elimde cüzdan. Kapıyı o açtı. Üzerinde tişörtü yoktu ve boynunda bir havlu vardı. Bir dakika daha oyalanmadığım için sevinirken dilim tutuldu. Kelimeler karıştı, ben karıştım. Çok garip bir duruma girmiştim, uygunsuz bir hâl sayılmaz mıydı bu?

"Cüzdan sizin mi?" diyebildim sonunda, ona aval aval bakmayı keserken. Elimden tek hareketle alıp, sallarken az önceki keskin sesiyle tekrar konuştu.

"Bir şey aldın mı?"

Nasıl biri gibi duruyordum oradan? Hırsız? Olabilir, o da benim gözümde bir hırsız adayı olabilirdi. Adı ya da sıfatı "yabancı" olan herkes, profesyonel bir katil adayı hatta. Böyle öğretti annem bana. Güvenme, yapma, inanma, gitme...

"Bak içine, ne soruyorsun?" diyerek tersledim. Güvenim biber gazımaydı. Bir de, benden pek fazla büyük göstermeyen yüzüne.

Ne yakışıklıydı, ne tipsiz. Ne kaslıydı, ne de kassız. Hayır, ben bakmadım. Karşımda tişörtsüz olana gözüm çarpar. Erkeklerin bikinili kızlara bakması gibi ama bin kat daha masumu. Benim yatağa atma planım yok kimseye. Korkarım Allaht'tan. Sonra da annemden, yeminle yaşatmaz.

Gözlerinin kısıp alayla güldüğünde de "Tamam." dedim. "Allah sermiş yeteneğini gözler önüne."

"İyi. Hadi git, benden olsun." dediğinde ağzımı açıp ona cevap verecektim ama kapı yüzüme kapandı. Ben de yine kovulduğumla, yediğim iftirayla, bir de elde var sıfırla ortada kaldım.

Müziğin sesini açıp meyve suyu bile almadan eve döndüm. "Yolda içtim." dedim anneme de, o da inandı. Yalancı olmuştum mesela şimdi de. Kim ne yapsın ki beni? Hak etmiyorum bir şeyleri. Kötü yanı, hak etmek için bir şey de yapmıyorum.

Ama olacakları o zaman görebilseydim, bir kavanoz bulur, içinde bulabildiğim kadar gülüş biriktirirdim. Şimdi ihtiyacım var, hepsine. Hepsinden fazlasına.

Sokaktan DökülenlerWhere stories live. Discover now