Gerçekler...
Yüzünü okşayan ölümsüz aşkın yalancı kalbi neden gerçekleri söylemekte bu kadar zorluk çeker? Acının son soğuk damlaları beklentilerden yüksek olduğunda yüreksiz ruh zehir yayan gereksiz sözcüklerle aldanır mı?
Söylenen tonlarca kelime yığınları arasında özenli, yalnızlığı senaryo yazan parmakların seçtiği her duygusal saf sözcükler duygusuz kalplere merhem olur muydu?
Hiç bir sevgiyi kabul etmeyen merhametsiz dudaklardan yükselen çığlık, masumluğun kanıtı olan gözlerin en derinlerine umut vaat ederek fısıldayabilir miydi?Dudaklardan sızan acı kan kokan sözler gözyaşlarına rağmen yüreğinde bütün kirli kırıntıları göz arda ederek yaşamın pişmanlık kırıntıları içinde doğsa da dışarı belli etmez. Soluksuz kalan nefesler neden kendini göstermiyordu?
Bu şekilde gerçekleşen hayatlar gelecekte kendine nerde görüyordu? Her şeye açıklama isteyen beyinler,kötülüyü etrafa yayan iblisler neden boş bakışlar ardına saklanan zavallı gibi davranmaktan vazgeçmiyorlardı?
Zevk mi alıyorlardı? Onlar duygusuzluğa büründüren şey neydi?
Yaşamını sürdüğünde etrafındaki canlılar mı?
Yoksa kendilerine seçim olarak gördüğü siyah bir felaket mi?
Hangisi?
Büyük sorunlar ötesindeki beyaz duvarlar arasındaki kırmızı kiremitler fısıldadı.
"Duygusuz."
Çıkan çığlık ruhlarda yayıldı...