Yorum ve beğenilerinizi bekliyorum. Harikasınız. Artık resmen aile olduk :)
Keyifli okumalar.
İnstagram; golgeoyunlarioffical
#golgeoyunlari
19. BÖLÜM|YILAN ALEVİ
Adımda yaktığım anılarım küllerinden doğup karşıma dikildiğinde çaresizdim.
Kolum sızlıyordu. Pasın sindiği, rutubetin boy attığı oda gözlerimin önünde yeniden dikiliyordu. Varlığım ise o odada tükeniyordu. "Mecburiyetin," diyordu bir ses. "Lekelerin," diye seslendi aynı ses.
Tenimin altında dolaşan zehirli bir yılan vardı sanki. Her damarıma giriyor; ulaşamadığı yerleri parçalıyordu. Tenimin altında kayan pullu yüzeyini hissedebiliyordum. Acı veriyordu. Zehir bedenimde akıyordu; beni tüketiyor ama öldürmüyordu. Babamın sesini duyuyordum uzaktan. "Unutmalı," diyordu.
"O küçük bir çocuk," diyordu başka bir ses. "Anlattıklarına kimse inanmaz." Ses uzaklaşıyordu. Önce bir kapı kapanıyordu, sonra oda sarsılıp kavrayamadığım bir zaman diliminde yok oluyordu. Bedenim sarsılıyordu. Krizim yeniden tetiklenirken değişmeyen tek şey tenimin altında dolaşan yılan ve her hücreme yayılan zehri oluyordu.
Gözlerimin önünde bir yeşillik yükseliyordu. Gözlerimi kapatıp açtığımda bir yangın yeri. Tenimin yandığını hissedebiliyordum ama acı çekmiyordum. Yok olmayı diliyordum ama başaramıyordum. Beynimin her hücresine saklanmış anılar diriliyordu gözlerimin önünde. Titriyordum. Alev tenimdeydi. Yılan ise tenimin altında.
"Su," diyordu bir ses. Buğulu gözlerim bulunduğu ortamı seçemiyordu ama üzerime eğilmiş bir beden vardı. Bir el üzerime uzandı. Yanağımda dolaştı sonra geri çekildi. Ses yok oldu. Buğulanma uzadı, kısaldı, karıştı en sonunda karanlığa gömüldü.
Adım yeniden yankılandı; bu sefer içinde boğulan bendim. Kararlılığım sönüp gitmiş, koca okyanusun ortasında beni bırakmıştı. Yüzeye tutunan saçlarımı görebiliyordum. Kara lekeler gibi başımın üzerinde salınıyorlardı. Dudaklarım baskılıydı ama ciğerlerimdeki nefesim yitip gidiyordu. Üzerimde beyaz bir elbise vardı. Etekleri yukarı tırmanmaya çalışıyordu. Çırpınıyordum ama kurtulmak için bir çabam yoktu.
Dip beni kendine çekerken önce güneşin ışıkları kayboldu. Ellerim yukarıya tırmandı sanki tutunacak bir şey arıyordu ama yoktu. Bir gemiydim sanki. İçinde cesetler taşıyan batmayı hak etmiş, yıpranmış, kasvetli bir gemi. Varlığımın önemi yoktu ama su boğazıma kaçmaya başladığında panik bedenime sarılıyordu. Önce çırpındım. Bağırmak için ağzımı açtım ama boğazıma daha fazla su kaçtı. Direndim.
Yok oluşumun farkındalığı beni mahvederken yok olmamak istedim. Yaşama tutunmayı diledim. Bir kaosun içindeydim. Ya da kaos benim içimdeydi. Bedenim artık yorulmaya başladığında savaşın sonunun geldiğini ben ve beynimde taşıdığım her şeyim biliyorduk. Yorulan kollarım yere indi sonra. Saçlarım hâlâ yüzeye çıkma çabası varmış gibi tutunuyordu ama bedenim batıyordu.
Biliyordum. Biliyorduk ve ben adımda boğuluyordum.
"Yılmazer!"
Ses kulaklarıma dolduğunda varlığımın volta attığı topraklar sırtıma yükseldi ve beni dipten yukarı iterken gözlerim açıldı. Derin nefes aldım. Bir kabusun içindeydim ve karanlığı gözlerimin önünden dağılırken ciğerlerim yanıyordu. Sanki uzun bir süre nefes almamıştım.

ESTÁS LEYENDO
GÖLGE OYUNLARI
Ficción General#aksiyon 1 Karanlık kör bir kuyu gibi, Tenimde cehennemin alevi... Bir aşk ne kadar karanlık olabilir? Korkunun karşısında karanlığın kanatları altında nasıl nefeslenebilir? Denizi gözlerine hapsetmiş olan adam gözlerime baktığında elleri yanaklarım...