Bölüm 2: Sonun Bittiği Yer (ön okuma)

30.6K 1.5K 156
                                    




                 

...

Bölüm 2: Sonun Bittiği Yer

"Uyan hadi bakalım, geldik. Seni taşımamı beklemiyorsun herhalde?"

Josephine gözlerini açılmaya zorladığında hala Marcus'un arabasındaydı ve sanki gözleri kapanalı bir iki dakika geçmiş gibiydi.

"Neredeyiz biz?"

"Çiftlikte."

"Ne çiftliği?"

"Şu arabadan insek de beni sorguya daha ondan sonra çeksen? Çok açım. Horlayarak uyumamış olsan yolda bir şeyler yerdik. Gerçekten de senin gibi bir kadının horlayabileceğini sanmazdım."

"Hey! Ben horlamam. Aman tanrım buraya kadar uyudum mu ben?"

Josephine etrafında uzanan üzüm bağlarına bakarken Valerian bağlarına gelmiş olduklarını fark etmişti. Bıraksa hala uyurdu, hatta günlerce uyurdu. Sessizce araçtan inerek stilettolarının ince topuklarının yağmurdan yumuşamış toprağa gömülmelerini engelleyebilecekmiş gibi ağırlığını öne verdi.

"Ben yürüyemem. Burası çamur içinde, ayakkabılarım..."

"Eline al o zaman buzla kraliçesi. Burası çiftlik."

Genç adamın asabi homurdanmasına içinden lanet okuyarak dengesini bulmaya çalıştı. Bir adım, bir adım daha ve Marcus'un kaba kahkahası altında çamurlaşmış toprağa doğru yer çekimine yenik düştü.

"Kaba adam! Orada gülüp duracağına buraya gel ve beni yerden kaldır."

"Emriniz olur kraliçem. Başka emriniz?" Marcus kabaca söylensede bir yandan Josephine'e yaklaşarak iri ve kemikli avucuyla kendisine uzanan eli kavrayarak kendine doğru çekti. İşte bu başından beri yapmaktan kaçındığı şeydi. Bu kadına dokunmak istemiyordu. Dokunduğunda vücudunu dolaşan elektrik ve ona yardım etme arzusuna engel olamıyor, buzlar kraliçesinin soğuk zehri ile zehirleniyordu. Arthur'a da böyle mi olmuştu? Bu kadın onun avucuna da böyle dokunup onu tüm tecrübelerine rağmen zehirlemiş ve evliliğin hain tuzağına mı sürüklemişti?

"Yavaş, adımlarına yetişemiyorum."

"Ayağında ki o şeyleri çıkartırsan yetişirsin."

"Çamura mı basayım yani?" Josephine öylesine iğrenir bir sesle söylemişti ki Marcus az önce çamura bulanmış haline imalı bir şekilde bakarak kaba kahkahalarından birini ona savurmaktan geri duramamıştı.

Josephine somurtarak Marcus'un onun için açtığı kapıdan içeri girerken ana bina yerine işçiler için hazırlanmış küçük evlerden birine giriyor olduklarını fareketti.

"Sen banyoyu kullan ben de yiyecek bir şeyler hazırlayayım."

"Burada mı yaşıyorsun?"

"Evet." Peki, Marcus'un soruyu kesen cevabı ile Josephine bu konuda daha fazla bir yorumda bulunmayacağını anladı. Ana binada neden oturmuyor oluşunu öğrenmek başka zamana kalmıştı. Marcus'un gösterdiği banyoya girdiğinde derin bir nefes aldı.

"Dolapta havlular var. Duş al istersen, domuz gibi görünüyorsun."

"Tanrım, biraz daha kibar olamaz mısın?"

"Özür dilerim kraliçem, aile terbiyesi almamışım. Oyalanma da mutfağa yardıma gel. Umarım yemek yapmasını becerebiliyorsundur." Söylediğine inanmayan küçümser bir bakışla baktıktan sonra ekledi: "Dışarı senin için olabilecek bir şeyler bırakırım, neyseki uzunsun."

YOKSUN (raflarda) ÖN OKUMAWhere stories live. Discover now