Bölüm Bir: Başlangıcın Sonu

261 31 20
                                    

Ufak çocuk, yumruk haline getirdiği elini daha çok sıktı. Belki de son kez, ona iğrenç bir gülümsemeyle bakan kendisinden üç dört yaş büyük çocuğun yüzünü bulmaya hazırlanıyordu yumruğu. Hızla düştüğü yerden kalktı. Tam ileriye dogru uzanıp o iğrenç gülümsemesini karşısındaki çocuğun suratından silip yokluğa karıştıracaktı ki, o anda birisinin kendisini kollarına aldığını fark etti. İşte yine güçsüzdü. İstemediği şeyler yapmaya zorlandığında karşı koyamayacak ya da, gücü kendini korumaya bile yetmeyecek kadar...

Çocuk, yüzünde hissettiği tokatın sesi kulaklarını bulunca daha da sıkı kapattı gözlerini. Kendisine vuran kadının tırnağı yüzünü çizmişti. O an babasından yediği ilk dayak canlandı gözlerinin önünde. Doğru ya, onu bu 'Yetimhane' denen cehenneme bırakan o adam hala babası mıydı onun? Kardeşi geldi gözünün önüne ve kendisine korku içinde bakarken fısıldadığı "Ağabey koru beni." sözleri yankılandı beyninde. Sessiz çığlıklar birbiri ardına koptu çocuğun ruhundan. Siktir... Daha on dört yaşındaydı. Müdüre odadan çıkınca ufak çocuk dakikalardır tuttuğu nefesini verdi. Ve kendi yatağının başında yazılı olan isme dikti gözlerini. "Young Bae" histerik bir kahkaha dudaklarından döküldü. Odada yalnız olduğunu düşünüyordu. Ta ki, dolabın içinden gelen iç çekişleri duyana kadar. Sakince gidip dolap kapaklarından birini açtı. Ve sonra diğerini... Karşısında dizlerini kendine çekmiş, çok açık sarıya kaçan kahverengi saçlarıyla ağlamaktan burnu kızarmış bembeyaz tenli bir kız gördü. Dizlerine doladığı elleri titriyor ve nefes alış verişini düzene sokmaya çalışıyordu. Çocuk, karşısındaki kıza elini uzattı. Dolabın içinden çıkan kızın üzerinde son kez gözlerini gezdirdi Young Bae. Beklediğinden çok daha zayif ve güçsüz duruyordu. Hemen hemen kendisiyle aynı yaşlarda olduğunu tahmin ettiği kız tereddütle karşısındaki çocuğa bakıyordu. "İsmin ne?" diye sordu o anlık gelen cesaretle kız. Çocuğun vereceği cevabı merakla bekliyordu. "Yok. En azından artık. Ama, ne yapalım biliyor musun? Burdan kurtulduğumuz gün... O gün, birbirimize birer isim verelim." Kızın gözlerinden bir anlık bir heyecan parıltısı geçse de çok kısa sürdüğü için çocuk hiçbir şey anlayamamıştı. İki çocuk hiçbir şey olmamış gibi yataklarına gidip, isimlerinin yazılı olduğu kağıtları yırtıp attılar. Sanki, gözleri ile konuşmuş ruhları ile anlaşmışlardı.

•••

Tam bir sene geçmişti ilk karşılaştıkları günden bugüne. Hiçbir zaman birbirlerine çıkma teklifi etmemişlerdi. Ama sevgiliydiler. Asla sormamışlardı, ama birbirlerini seviyorlardı. Üstelik isimlerini dahi bilmeden...
O gece çocuk uyurken duyduğu çığlıkla yerinden kalktı. Sesin geldiği yöne doğru ilerledi. Tedbirli ve bir o kadar da, hızlıydı. Yetimhanenin bahçesinden geliyordu ses. Hızla kapıdan bahçeye çıktı ve bir kaç metre ilerisinde sokak lambasının altındaki iki kişiyi kestirdi gözlerine. Biri, güvenlik görevlisiydi. Ama diğeri? Biraz daha ilerlediğinde gördüğü şey beynini dondurdu. İkinci kişi... Ona ait olan tek şeydi. Çocuk öfkeyle kendi kızına sahip olmaya çalışan adamın üstüne atladı. Kaç defa vurduğunu bilmiyordu. Adamın yüzüne inen yumruklar sanki aşık olduğu kızın tenine dokunmaya çalışan bu canavara karşı olan nefretinin en büyük kanıtıydı. Adamı bayılana kadar dövdü çocuk. Ve hemen sonra, kızın elinden tuttu. "Gidelim burdan. Burda geçireceğimiz hiçbir saniye cehennemden farklı olamayacak!" kız, çocuğu kafasıyla onaylayıp peşinden ilerledi. Büyük kapıyı aşmalıydılar önce. İlk olarak çocuk atladı. Başarmıştı. Yüksek kapıya tutundu ve kendini yukarı çekti. Daha sonra kıza uzattı elini. Aynı bir sene önce bugün yaptığı gibi. Sonunda, o canlı mezarlıktan kurtulmuşlardı. Güneşin doğmasına çok az kalmıştı. Kız, çocuğun yüzüne baktı. "Kurtulduğumuza göre... İsim bulalım artık." Çocuk başıyla onayladı. O sırada güneşin altın sarısı ışığı gökyüzünü ısıtıyordu. "Taeyang olsun. Yani güneş." dedi kız. "İsmin Taeyang olsun. Yerini Ay'a bıraktığı gecenin esaretinden sonra tekrar hüküm vereceği yeryüzüne kendini kanıtlayan Taeyang." isim çocuğun hoşuna gitmişti. "O halde, senin ismin de Haneul olsun. Gökyüzü yani. O behsettiğin güneşin hapsolduğu tek yer." gülümsemeleriyle yeryüzünü, güneşten daha çok ısıtan iki çocuk için hayat asıl şimdi başlıyordu.

KapılarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin