Bölüm 22

878 37 2
                                    

Size bu bölüm bir süpriz getirdim. Multimedia'daki Arda. Onu iyi karşılarsınız umarım. Artık sık sık görebilirsiniz. Neyse lafı uzatmadan, Play tuşuna basıp okumaya başlayabilirsiniz. Xx

 “Anne abartmana gerek yok. Küçük bir akşam yemeği işte.” Kapının yanında converselerimi giyerken, annem kendi kendine düşünceleriyle dudağını paralıyordu. Haklıydı da aslında. “Hem öle düşündüğün gibi falan değil. Onun sınıfından birileri de olacakmış.” Montumu giyerken, Arda kapıyı çalmıştı. Tam zamanı ha? Kapıyı açar açmaz. Sadece altını değiştirip, tişörtünün üzerine mont giymiş olduğunu düşünürken gülmemek için dudağımı ısırdım.

 Boğazını temizlerken yüzüne baktığımda, dudağımı işaret ettiğini görmüştüm. “Çok geç kalmayız efendim.” Diye nezaketen anneme bir şeyler söyleyip elini sıktığında, her an kahkahayı koyuverebilirdim. “Ama ben yine yangın merdivenlerini kullanırım.” Diye kulağına fısıldadığım annem, “Keyfinize bakın. Ama fazla da abartmayın.” Dediğinde kastını Arda da ben de gayet iyi anlamıştık. Arda başını eğip gülümserken, ben de boğazımı yapmacık bir tavırla temizleyip. “Hoşça kal anne.” Dedim.

 Kapı arkamızdan kapandığında, Arda ve ben gülmeye başladık. “Çok geç kalmayız öyle mi?” tekrar küçük kahkahalar attığımızda, Arda devamını getirdi. “Keyfimize bakacakmışız. Suratının halini gördün mü?” Annem adına şu an için üzülmüştüm ama gerçekten bu gece çok komikti.

 “Kahretsin! Pijamamın üzerini koymamışım.” Diye kendi kendime yakınırken, üzerindeki tişörtü çıkarıp, dolaba yöneldi. “Benim için sorun değil.” Gözlerimi devirip nefesimi dışarıya verdim. Cama yöneldiğimde niyetimi anlamış olacak ki kolumu yakalayıp beni kendine çevirdi. “Tamam tamam. Sanırım bunu halledebiliriz.” Çıplak gövdesine bakmaktan kendimi aldığımda, bu fırsatı gözlerimi suratına çevirmek için değerlendirdim.

 “Banyo olmaz! Hala tam havalanmış değil.” Kucağımdaki kıyafetlerle salona yöneldiğimde, “Salonun perdeleri yok. Ama komşulara striptiz yapmak istiyorsan orası ayrı.” Ona dönüp, kısılmış gözlerle suratına baktım. “O zaman sen çık.” Yatakta kollarını başının altında bağlayıp boylu boyunca uzanıyordu. “Yeni ısınan yatağımı bırakacağımı düşünmüyorsun umarım.” Yanaklarımı şişirip, şansımı tekrar denedim. “Evet aslında tam da onu düşünüyordum.” Yatağa biraz daha sokulup kaşlarını kaldırdı. “Unut bunu?” sırtımı kapıya yaslayıp kaşlarımı çattım. “Peki ben nerede giyineceğim bay, her tarafından centilmenlik akan şey?” dişlerini görebileceğim şekilde gülümsediğinde vücudumu süzdü. “Zaten bir gün göreceğim, niye bu şimdi olmasın?” dediğinde, giymem için verdiği tişörtü kafasına fırlattım. “Hiç nazik değilsin.” Dediğinde tişörtü suratından çekti. “Sen de pek centilmen sayılmazsın.” Diye karşılık verdim.

 Yatağın diğer tarafına oturmuştum, ama o hala beni izliyordu. Bakışlarımla bir şey anlatmaya çalışırken. Hala bakmaya devam ediyordu. “Diyorum ki dönsen artık giyineceğim.” Dediğimde kaşlarını kaldırdı. “Sen ciddisin yani?” yapmacık bir gülümsemeyle, “Hiç şüphen olmasın.” Deyiverdim.

 Arkasını döndüğünde, tişörtümü çıkarmadan önce tekrar ona baktım. Tişörtümü çıkardığımda beni izlediğini hissediyordum, ona baktığımda hemen kafasını çevirdi. “Seni gördüm! Bakmamanı söylemiştim!” dediğimde, bana döndü. Hızla tişörtü kafasına vurup “Dön arkanı dedim!” diye bağırdım. “Zaten göreceğim.” Niye aynı şeyleri söyleyip durur ki? “ya tabii. Ne demezsin.” Dediğimde “Madem bakamıyorum, çabuk giyinsen diyorum.” Dediğinde eşofmanımı çabucak bacaklarımdan geçirip tişörtümü de giydim.

 “Tamam dönebilirsin.” Ben de yorganın altına girerken, başımı sallayıp nötr bir surat ifadesi takındım. “Sen gerçekten sapıksın.” gülüp, “Ve sen de bir sapıkla uyuyacaksın.” Dediğinde. Ona dönüp, “Evet haklısın, ben ne yapıyorum?” deyip yataktan kalkacakken kolumu yakaladı. “Sadece uyuyacağız söz veriyorum.” Dediğinde, şakamı ciddiye aldığını fark etmiştim. Bozuntuya vermeden yanına uzandım. Suratını görebileceğim hizaya kaldırdığım bakışlarım onunkilere çarpıp bana geri döndü.

 Gece lambasının ışığıyla, hafif bronz teninin bir araya gelişini izliyordum. Zaten uykum yoktu ama onu izlemek iyice uykumu kaçırıyordu. “Yüzümde bir şey mi var söylesene?” dediğinde gülümseyip, kıpırdayan dudaklarına baktım. “Senin yerinde olmak isterdim.” Hiç duruşunu bozmadan, ve gülümsemesi silinirken, “Hayır istemezdin.” Dedi. “Evet isterdim. Kusursuz olmayı kim istemez?” dudaklarımdan dökülen kelimeleri tekrar düşündüğümde pişman oldum. “Kimse kusursuz değildir Nisan.” Diyen sesi ruhumdan gezinmişti. Böyle düşünmesini beklemiyordum. Ama beklediğim gibi olmamıştı.

 “Hadi uyu artık. En azından bunu denemelisin.” Dudaklarımı büzüp, “Ama uykum yok.” gözlerini iyice aralayıp bana baktı. “Bak bu senin bildiğin kız kıza pijama partilerinden değil.” Gözlerimi kısıp, dudaklarını izliyor oluşumu fark etmemesini isterken, “Hadi ya bak sen.” Dedim. Sırt üstü yattığında, kolumu başımın altına yerleştirip kusursuz yüzünü izledim.

 Anlındaki yara izine dokunduğumda başını diğer tarafa çevirdi. “Bana niye anlatmıyorsun?” diye sorduğumda, bakışlarını tekrar bana çevirdi. Kaşlarının öfkeyle çatıldığını o an fark etmiştim. “Bunu bilmeni istiyor olsam zaten söylerdim.” Odanın loşluğundan faydalanırken, dudaklarını seyretmekten vaz geçmedim. “Peki yattığın kızlara anlattın mı?” bakışları sinirle beni bulduğunda, “Bundan sana ne? Niye merak ediyorsun? Niye bunu yapıyorsun? Bana olanları hatırlatmak hoşuna mı gidiyor? Lanet olası bir yara yüzü-“ daha fazla konuşmasına izin vermeden, dudaklarımı onunkilere ittim.

 Ne yaptığımı anladığımda geri çekilecekken, yanaklarımı elleriyle kavrayıp sırtımı yavaşça yatağa değdirdi. ‘Bu kadarını ben bile hayal etmemiştim.’ Ciddi mi bu? Bu durumda bile konuşulur mu?

 Dudaklarımın her bir köşesini öpüyordu. Asıl kötü olan yönüyse, ben de ona karşılık veriyordum. Geri çekildiğinde kaşları çatıktı. “Hayır, işte bunu yapmamalıydık. Böyle olmamalıydı. Bak ben özür dilerim. Sen beni öpünce…” daha fazla konuşmadan bana arkasını dönüp yatmıştı. “B-ben-“ ne diyecektim ki? “Nisan ne olur uyu.” Dudaklarım uyuşmuştu ve donuk bir ruh benim hiçbir işime yaramazdı.

 “Böyleyken uyuyamam.” Bana döndüğünde hala kaşlarını çatıktı. “Bu kadar çabuk tahrik olmuş olama-“ onu durdurup, “Demek istediğim o değildi. Bana arkan dönükken uyuyamam.” Diye döküldüm. Uyuşan dudaklar benim yararıma olmuyor. Bunu bir yere not etmeliyim. Bir şekilde onun bana sarılmasını istiyordum. Marketteki o gece gibi. Vücudundaki o ısının benimkiyle bütünleşmesini.

 “Ben neden yaptığımı bilmiyorum. İstersen gidebilirim.” Beni omuzlarımdan tutup kendine çevirdi. Koluna yatmamı sağlarken, o geceki pozisyonda olmadığımızı fark etmiştim. Belki de Christian Grey’in bu pozisyonu sevmediğini bilmiyordu. “Gitmeni falan istemiyorum. Sadece böyle olmasını istemiyordum.” Kafam karışmıştı. Sırtımı kavrayan kolu göğsümü onun gövdesine bastırmaya yetmişti. Her zamanki parfüm kokusunu içime çektiğimde. “Bunu isteyerek mi yaptın?” diye sordu.

 İsteyerek mi yaptım? “Sanırım.” ‘Ah! Sen katkısız salaksın. Dudaklarındaki o tadı aldığındaki halini bilmiyorum sanki.’ Şimdi değil. Şimdi seninle uğraşamam tamam mı! “Her şeyi değiştirdiğinin farkında mısın peki?” bakışlarımı ona çevirdiğimde kaşlarımı çatmıştım. “Sen de beni öpmüştün.” Gülümsediğinde, belimdeki kolunu çekip anlındaki saçlarımı geri itti. “O farklıydı.” Heyecanla kendimi savundum. “Bu da farklıydı!” gülümsediğinde, cevap vermek yerine gözlerini kapadı.

 “Belaya bulaşmak konusunda bir harikasın.” 

Evet arkadaşlar ben şu an bayağı bir mutluyum açıkçası. Çünkü günlerce arayıp bulamadığım ardayı arkadaşım tesadüfen bulmuş. Geriye Nisan kaldı sanırım. Onu da en kısa zamanda bulmayı diliyorum. Neyse, umarım süprizi beğenmişsinizdir. Bir dahaki bölüme gçrüşmek üzere. Xx

ALTIN KAFESМесто, где живут истории. Откройте их для себя