shy and in love

1.1K 121 56
                                    

üzgünüm sana veda mektubu yazmadı

sam xo

Kağıdı avucumun içinde büzüştürebildiğim kadar büzüştürdüm. Karşılaştığım yazı beni pek şaşırtmamış olsa bile yine de kırılmıştım. Bu Beverly'nin beni ilk kırışı falan değildi. Gittiği günden itibaren bana bunu yapmaya başlamıştı.

Hemde defalarca.

Avucumun içinde küçük top haline gelmiş olan kağıdı odanın bir köşesine gelişigüzel attıktan sonra umursamazca vazoya çarpıp onu kırışını izledim. Sinirli miydim yoksa bıkkın mı? Bilmiyordum. Sam, orospu çocuğu, ona yakışır bir şekilde davranıyordu. Kötü bir geçmişimiz yoktu. Birkaç gergin dakika yaşamıştık ve ardından bunun hıncını almak istercesine üzerime saldırması, hem de ben böyle zayıf bir durumdayken zavallıcaydı. Ona bunun karşılığını elbet verecektim ama şimdi bunun için uygun bir zaman değildi.

Vazonun kırık parçalarını temizlemeyi düşündüm. Fakat bu fikir çabucak aklımdan silindi. Öncelikle eşyalarımı toparlamalıydım, ardından da nereye olduğunu bilmeden siktir olup gidecektim zaten. Ağır adımlarla odama ilerledim. Dört peşimde ilgiye muhtaç bir şekilde kuyruğunu sallayarak dolaşıyordu. Ona belli belirsiz bir gülümseme gönderdikten sonra hızlıca eşyalarımı sırt çantama doldurdum. Zaten çok fazla eşyam yoktu.

***

"Michael?"

Ona sonunda ulaşabildiğimde evden çıkmak üzereydim. Anahtarı paspasın altına bıraktıktan sonra Dört'ün tasmasını boynuna doladım. Huysuzca havlamaya devam ediyordu fakat onunla ilgilenemeyecek kadar sert bir baş ağrım vardı. İlk önce kendime kalacak bir yer ve ağrı kesici bulmalıydım.

Merdivenlerden inerken Michael büyük bir gürültüyle esnedi. "Tanrım. Saat... Kaç?" Apartmandan çıkarken arkama bakmak istemedim. Sanki kaçarcasına adımlarımı hızlandırdım ve hattın ucunda pinekleyen Michael'a bir küfür savurdum.

"Siktiğimin siktisi geçiyor orospu çocuğu."

Bu onu kendine getirmiş olacak ki net bir sesle konuştu. "Hey, hey, hey... Noluyor?" Ardından bir patırtı yükseldi. Bir şeyi kırmış olmalıydı. "Siktir! Akşamdan kalmayım... Kusura bakma."


"

Sokakta kaldım. Buluşmamız lazım."

Aceleyle konuşuyordum. Bir banka oturdum ve Dört'ün kaldırıma işemesini izlemeye başladım. Eğer Michael'ın herhangi bir yardımı dokunmazsa muhtemelen bu geceyi ya ucuz kirli çarşaflarla örtülmüş bir otel odasında ya da bir bankta yatarak geçirecektim.

Ah, sen Calum Hood'sun. Şu haline bak!

"Ne olduğunu anlatacak mısın?"

"Beverly artık onda kalmamı istemiyor. Bunu gelip kendisi bile söylemiyor. Adi orospu çocuğunu gönderiyor!"

"Sam'den mi bahsediyorsun?"

Yüzüm buruştu. Ona Sam'den bahsettiğimi hatırlamıyordum. "Nereden biliyorsun?"

İlk önce sustu. Ardından da bir şeyler homurdanmaya başladı. O kadar karışık konuşuyordu ki ben bile anlam veremiyordum. Sonunda beynimi bulandırdığında bu aptalca şeye son verdi.

"Tamam hallediyorum. Evet... Tamam... "

"Ne yapıyorsun sen?"

"Saat üçte. Geçen buluştuğumuz yerde. Tamam mı?"

Sanki görebilecekmiş gibi başımı aşağı yukarı salladım. Bir cevap vermesini bekledim. Bir şeyler demesini. Canımı sıkmamam gerektiğini veya her zaman yanımda olduğunu söylemesini. Bir şey demedi kısa bir sessizlik oldu ardından da telefonu kapattı. Dört, çoktan işeme işini bitirmiş öğlen güneşinin tadını yatarak çıkartıyordu bense bankta daha çok yayılarak kendimi düşüncelerle kasmamaya çalışıyordum. Fakat bu anlamsız bir rahatlama yöntemiydi.

Birkaç aydır düşünmek beni en çok yıpratan şeydi. Küçükken bu denli zorluklardan geçeceğimi düşünmüyordum. Futbol takımına alınmazdım, matematikten kalırdım. Ergenliğimin verdiği asilikle annemle kavga ederdim veya aşık olduğum kızla platonik bir ilişki içinde olduğum için ağlardım. Ama dünyanın tanıdığı gereksiz bir ünlü olmazdım, sürekli gülümsemek ve iyi görünmek için uğraşmazdım, rahatça penisimin videosunu bir kıza atabilirdim veya onlarca şeyi istediğimce yapabilirdim. Sadece yapardım. Ardından şimdi ne olacak diye düşünmezdim.

"Calum. Hood."

İç sesime biri dublaj geçiyor olmalı diye düşündüm fakat güneşimi kapatan beden bunun bir yanılma olduğunu belli etti. Başımı kaldırıp karşımda durana baktığımda bir kızla karşılaştım.

"Yaşıyor olmanı görmek beni mutlu."

Tebessüm etmeye çalıştım. Uzun zaman sonra konuştuğum ilk hayrandı ve sanki bu iş nasıl yapılıyordu unutmuş gibiydim. Zaten pekte iyi olduğum söylenemezdi.

"Ah, pardon. Nasılsın?"

Keyfimin olmayışını görmüş olması onu tedirgin ederken heyecanlı olduğunun farkındaydım. Elimle banktaki boşluğu gösterirken "Oturmak ister misin?" diye sordum. "Saat üçe kadar birileriyle zaman geçirmem gerek. Ve işte buradasın."

Ufakça ağzı aralandı. Her an çığlık atabilecek gibiydi fakat kendini kontrol altına aldı ve yanıma oturdu. Kolumu banka elimi yüzüme destek yaptım ve ona doğru döndüm. "Adın ne?"

"Megan."

Başımı aşağı yukarı salladım. Ne diyeceğimi düşünürken zaten o konuşmaya başlamıştı. "Müziğini seviyordum. Bas çalışını veya gruba kattığın rengi. Neden gittin?" Bu soruyu birçok defa kendime sormuştum ve artık cidden bunalmaya başlıyordum.

"Kendim için." Kısaca özetlemek gerekirse buydu. "Bu Zayn'in ki gibi bir şey değil. Solo albüm falan çıkarmayacağım. Veya Beyonce. Bu tamamen arınma."

Beklemediğim biran da kollarını bedenime doladı. "Seni yine de seviyorum." dedi dişlerini sıkarak. Çok istediği oyuncak ayıyı sonunda alan annesine sarılan küçük bir kız çocuğu gibiydi. Geri çekildiğinde utançla gülümsedi.

Güldüm. "Ben de seni." Aurası beni iyi hissettirmişti. "Seni takip etmemi ister misin?"

"Zaten ediyorsun."

Kaşlarım şaşkınlıkla kalkarken dudaklarımı birbirine bastırdım. O kadar çok hesap vardı ki ayırt etmek oldukça zordu.

"Sana bir sorum var. Zaten şimdi gideceğim."

Başımla sorması için onay verdim. Ellerini göğsünde birleştirdi. "Bu olayın içinde bir kız var mı? Tanrım, o kadar çok merak ediyorum ki bunu. İsmin hiç bir kızla dramaya karışmadı ve bu şarkı sözleri veya tweetler ne bileyim her şey birine çıkıyor. Bir kıza" Uzun bir soluk aldı. Gerçekten hızlı konuşmuştu.

"Ayrılmama bir etkisi olup olmadığını mı yoksa bir kıza aşık olduğumu mu soruyorsun?"

"İkinci diyeceğim."

"Pekala o zaman." Bunu ilk defa birine itiraf edecektim ve sanki bunu yapabilirsem her şey netleşecek gibiydi. "Evet, birkaç aydır. Ama bu tamamen platonik. Veya... Değil. Bir ilişki bile değil belki. Siktir et."

Kız şaşkınlıkla gözlerini büyülttü.

"Siktir oradan Calum. Ağlayacağım.Sen utanıyor musun? Hem de aşıksın mısın?"

Maalesef.

mrs. fan // hoodHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin