Albümdeki Gökyüzü (-1-)

63 7 12
                                    

Son kutuyu da odama koyduktan sonra geri çekilip pencereden dışarı baktım. Buraya taşınmak hiç de fena sayılmazdı. Bu ev... Hatta bu oda benim için yeni bir başlangıç demekti. O eski kötü anılardan kurtulmak demekti. Yeni bir şehir, yeni bir okul, yeni yollar, yeni mağazalar... Belki de yeni biri.

Ablam oflayarak odaya girdiğinde gözlerimi pencereden ayırıp ona döndüm. Henüz mobilyalar gelmediği için yere minderler koymuştum. Mindere oturdu ve bana baktı. "Babam yine aile fotoğraflarımıza bakıyor." diyerek önüne düşen saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdı.

Omuz silkerek yanındaki mindere kuruldum. "Kolay değil... Ama bunu atlatacak, atlatacağız. Güçlü kalıp birbirimize tutunursak kısa sürede hepsi geçecek." dedim ve gülümsedim.

"Onları unutmalı mıyız Serra?" diyerek acıyla gülümsediğinde içim burkuldu. Ellerini tuttum ve göz hizzasına kadar eğildim.

"Bak!" dedim kafamı gökyüzüne çevirip. Oda o tarafa baktığında devam ettim. "Sen ne zaman gökyüzüne bakarsan, onlar da sana oradan kocaman gülümseyecekler." burnum sızladı. "Onları unutmaya çalışmak, gökyüzünden kaçmak gibi olacak. Ama kaçamazsın. Çünkü nereye gidersen git. Gökyüzü hep seninle."

Kafasını sallayarak gülümsedi. Bana kocaman sarıldı ve yanaklarımdan öptü. Uzunca bir bakışmadan sonra yavaş adımlarla odadan çıktı.

O evden taşınmamızın nedeni erkek kardeşim ve annemdi. Erkek kardeşim akciğerinde olan Adenokarsinom hastalığı sebebiyle 3 hafta önce ölmüştü. Annem ise sinir krizleri geçirip kendine zarar vermeye başlamıştı. Kardeşim Ali uzun zamandır hastaydı ve annem her bir anında onun yanında olan tek kişiydi. Bu yüzden buna katlanamayıp 2 hafta önce vefat etti.

Bizim acımız çok taze. Ama kolay alışmamız bizim için en iyi seçenek. Hayat devam ediyor ve eğer biz güçlü kalamazsak bir daha asla toparlanamayız.

Mobilyaların gelmemesi sebebiyle bugün otelde kalacaktık. Ali Otel... Babam Kerem büyük bir iş adamıdır. Seneler önce kardeşim sevinsin diye bu otele onun adını vermişti.

Odamdan çıktım ve babamın odasına doğru yürümeye başladım. Aynı zamanda evin içinde göz gezdiriyordum. Tipik bir Türk ailesiyiz biz. Saçma sapan zengin yemekleri yerine lahmacun söyleriz mesela. Muhteşem villalar yerine kendimize yetecek sayıda odalı evlerde kalırız. Şimdiki kaldığımız ev, küçük ve gayette şirin bir evdi.

Odanın kapısı açıktı. Kafamı içeri uzattığımda babamın hala aile fotoğraflarına baktığını gördüm. Yavaşça yanına yaklaşıp oturdum ve ona sarılıp sırtını sıvazladım. Sol gözünden bir damla yaş aktığında benim de gözlerim dolmuştu.

"Bak... Burada Annen sana ve Ali'ye bisiklet sürmeyi öğretiyordu." cevap veremedim... "Senin bisikletin daha büyük olduğundan Ali çok kıskanıp ağlamıştı..." yutkundu. "Sen de bisikletini kardeşine verip ona sarılmıştın. Sonra da sevinsin diye size aldığım çikolatalardan kendi payını ona vermiştin. Ali çok mutlu olup seni yanaklarından öpmüştü..." acı bir şekilde gülümsedi. "Esra'nın sana 'İşte benim kızım' dediğini duydum." artık bende ağlıyordum. O günü hatırlıyordum. Ama o an şimdi sadece acı veriyordu.

"Baba..." sustum. "Baba bu albümleri atmalıyız." dediğimde bakışlarını bana çevirdi. Kısa süre sonra tekrar fotoğraflara döndü.

"Bu fotoğrafta da annen Azra'ya hamileydi." dediğinde sayfanın üzerine bir gözyaşı düştü. Albümü elinden alıp ona sarıldım. Hıçkırarak ağlamaya başladığında sırtını sıvazladım. Ben de ağlıyordum. Gözyaşlarımı sildim ve babamı ayağa kaldırdım.

"Bu albümleri atmalıyız." bakışlarını benden kaçırıp albümlere diktiğinde o bakıştan, bu albümün içine sığdırılmış hayattan nasıl vaz geçeceğini düşündüğünü anladım. Uzun bir süre dikildikten sonra kafasını sallayıp odadan çıktı.

Ölmeden ÖnceHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin