1. BÖLÜM

11.3K 303 13
                                    


  O ASLA AŞKA İNANMAZ VE ARKASINI KİMSEYE DÖNMEZ

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

  O ASLA AŞKA İNANMAZ VE ARKASINI KİMSEYE DÖNMEZ...

Büyük holdinglerin karizmatik başkanı, sınırsız servetin despot sahibi: Arda Mertoğlu! Topluma mal olmuş eşsiz bir CEO, kadınların yüreğine taht kurmuş pervasız bir kral, çalışanlarının iyilik timsali sert görünümlü müsamahasız patronu...
Ama işler hiç ummadığı anda tersine döndü! Ufacık bir kız; es kaza hayatına sürpriz bir giriş yaptı, yaşamının tüm merkezine bir kraliçe idamesinde izinsizce oturarak, yüreğindeki yasak toprakları savaşmadan teslim aldı.
Ve tüm dengeler altüst olurken, terazinin kantarı kaçtı.
Evet, Arda patavatsız oldu, Hazal düşünceli...
Arda milyarla banyo yapıyordu; Hazal babası para vermezse meteliğe kurşun değil, kurusıkı bile atamıyordu.
Asiydi ama gurursuz değil... Tamam, mahalle arası, edep yuvası, her çetrefilli işin olduğu arka mahalle bir ortamda büyümüş, ünlüleri televizyonda görüp, beyaz atlı prensle ilgili hayaller bile kurmamıştı. Keza asosyal hayatında, masalların gerçekleşmeyeceğini bilen ender genç kızlardandı.
Okulunun birincisi, babasının şamar oğlanı, abisinin bezelye beyinlisi, annesinin biricik kuzusu, ailenin dil yumağı, asi bebeciği...
Çirkin ördek yavrusu: Hazal...
O, daracık kaderin çemberinden inadına geçmek isteyince, isteklerinin arasında sıkışıp kalarak, Kör bir Talih'e denk geldi!  

****

Bir çift göze âşık, diğer bütün gözlere körüm!..

Çünkü sana mecbur olsam bile, bir tek seninle hürüm...                    

         GİRİŞ

 Bir yıl sonra Bostancı Sahili...


O

 sıralarda, sahildeki bankta tek başına oturan genç kızın burçak tarlalarını andıran sarı, upuzun saçları ona inat rüzgârda ahenkle savruluyordu. Yoldan gelip geçen kimseyi görmüyordu kaygıyla koyulmuş güzelim gözleri, boşluğa bakar gibi donuk bakıyordu denize. Zaman gece vaktini hayli geçtiğinden, oturduğu bankı sadece elektrik direğinden sızan ince, titrek, cansız bir ışık aydınlatıyordu. Sise yüz tutmuş karanlıkta, aldığı nefesler içini yakıyor, verdiği soluğu buhar olup geceye karışıyordu. Önünden geçen herkes ona acıyan gözlerle garipçe bakıp, kimileri de üzülüp kafasını sallayarak geçip gidiyordu. Baharı kıskandıran mavi gözleri solmuştu; içinden kan damlası gibi sızarak akan her kederli yaş kızarmış yanaklarını yıkıyor, birinin ardından diğeri süzülüyordu. Gözkapaklarının her rehavetle titreşmesinde, upuzun kıvırcık kirpikleri yanağına titreşerek dokunuyordu. Hıçkırıklarla durmak bilmeden sarsılan narin omuzları, her hıçkırıkta daha bir güçlü inip kalkıyordu. Gözyaşlarını titreyen elinin tersiyle sildi buz gibi olmuş yanaklarından...

Gözleri sonsuz maviliklerin karanlığına bakıyor... bakıyor lâkin görmüyordu. Ona her zaman sakinleştirici etkisi veren, ferah, serin, kokusuna karışmış o çok sevdiği dalga seslerini bile duymuyordu sağırlaşmış kulakları. Nasıl duysun ki? Kulaklarında hâlâ tek bir ses, üç cümleye sığdırılmış tek kelime çınlayıp duruyordu:

KÖR TALİHWhere stories live. Discover now