-10-

1K 37 6
                                    

                                                                                 "SAVAŞ"

Ryan’a sıkıca sarılmış ve her şeyi umursamaz biçimde karşılarken, Jessie Brown ikimizin karşısında, Austin’in kollarıyla sarmalanmış halde duruyordu. Önce dudak büktü, sonra devam etti. “Sanırım bir süre o salak aşkınızı yaşamanıza izin vereceğim. Ama bu sonsuz bir ittifak değildi. Unutun. Hala sizden nefret ediyorum.”

“Unutmamıza gerek yok. Öyle bir şey düşünmedik bile. Senin kim olduğunu biliyoruz. Yine de Austin’i bana borçlusun. Bize. Onun için çeneni, lütfen, kapalı tut.” Ryan beni kendinden hafifçe uzaklaştırdı ve kolunu omzuma attı. “Gidelim mi?”

“Sanırım Rae delirmek üzere. Gitsek iyi olacak.” Ben de kolumu onun beline yerleştirdim ve ilerlemeye başladık. Rae kollarını belinde kavuşturmuş, yerinde duramıyordu.

“Ne oldu? Anlat, anlat, anlat.” Dedi bana dönüp.

“Sonuç ortada değil mi?” diye sordum.

“Yani? Siz? Resmen ikiniz bir çiftsiniz? Bu anlama mı geliyor?” diye sordu Rae çığlık atmamak üzere zor tutarak.

“Kesinlikle.” Diye onayladı Ryan. Resmi kaldırdı ve bana döndü. “Hala o çocuğum. İyi çocuk. Senin olan. Başından beri.”

“Biliyorum.” Dedim. “Ama çok daha fazlasısın. Özgüvenli, korkusuz, cesur.” Onu yanağından öptüm ve geri çekildim. Ona koruyucu olduğumu söylemek için biraz daha sabretmeliydim. Nasıl olsa söyleyecek, onu ve belki Rae’yi de ölümsüz yapacaktım.

Planlarımın tersine gelişmesi iki saniyemi alamazdı. Sırtımda bir ağırlık hissettiğim anda bu ellerin ona ait olduğundan yüzde yüz emindim. Yüz yüze gelmemek adına, ağırlığımı öne doğru verip geriye döndüm.

“Bu kim?” Soru Rae’den geldi. Ancak cevap veremedim. Robert’in delici gözleri üzerimdeyken dilim kurumuştu, konuşmak için biraz beklemek zorundaydım. Yutkunmaya çalıştıkça daha da zorlanmaya başlamıştım.

“Onlara beni tanıştırmayacak mısın?” diye sordu Robert.

Başımı “hayır” anlamında salladım. Heyecandan irileşmiş gözlerimle ona fısıldamaya çalışıyordum. “Git.” Ancak gitmeyeceğini biliyordum. Kollarını omuzlarımdan çektiğinde araya Ryan girdi.

“Bu o mu?” Anlamıştı. İnkar etmenin anlamı yoktu. “Git buradan.” Elleri sinirden yumruk haline gelmişlerdi. Ancak bir mücadeleye girmesine izin veremezdim. Robert onu kolayca haklardı.

“Evet, o benim. O da benimdi, hatırladın mı?”

“Öyle değil. Artık. Seni sevseydi, beni seçmezdi.” Olanlardan tamamen habersiz olan Ryan sinirle haykırdı.

Araya girdim. “Dur.” Diyebildim sadece. Çünkü Robert beni bir kenara itti ve yere düştüm. “Üzgünüm.” Diye bağırdı. Rae beni ayağa kaldırırken, Ryan’a sert bir yumruk indirdi. Dudağı yarılmıştı.

“Bırak onu!” diye bağırdım. Ona dokunamazdı. Hayır. İzin veremezdim. Konuşmam gerekiyordu. Neyim vardı benim? Onu korumam gerekiyordu. Başını belaya sokmam değil. “Ona dokunma! Lütfen! Gidelim! Burada olmaz Rob! Gidelim!”

Robert beni yakamdan çekmeyi başardı. “Yürü bakalım.”

Ryan kolumu çekti. “Ona nazik davran, tamam mı? Ben de geliyorum.”

“Ryan, olmaz!”

“Bu bana soracağın bir konu değil. Geliyorum, o kadar.”

“Seni yalnız bırakamam.” Dedi Rae. “Gidelim. Bu işi bitirelim.”

Koruyucu MelekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin