02| Teşekkür

4 2 0
                                    


Multimedya: Berke

İçimdeki umutlar sonbaharda bir ağacın yapraklarını dökmesi gibi dökülürken umudum olan bir yaprağa daha basıp ezdim. Kalan umutlarımdan birini daha öldürdüm. Bir bebek çığlık atarcasına ağlıyordu. Ağlama sesi kafamda dolanırken kafamı kaldırdım ve ağacıma baktım. Çok az yaprak kalmıştı. Bütün yapraklar dökülürse ne mi olurdu? Hayatımın bir anlamı olmazdı ve ölürdüm... Bu ölümün bana gelmesine gerek yoktu. Ölüm bana gelmiyorsa ben ona giderdim. Etrafıma bakınıp sese doğru koşmaya başladım. Ne kadar koşarsam koşayım sese ulaşamıyordum. İleride bir mezarlık görünce durdum. Bir bebek mezarın üzerinde yatırılmıştı ve ağlıyordu. Yaklaşmaya korkuyordum ama yine de ilerledim. İlerledikçe bebeğin yüzünü daha iyi seçiyordum. Bebeğe biraz daha yaklaşınca yüzünü tam olarak gördüm ve sindirmeye çalıştım. Benim ölümüne sebep olduğum kardeşimdi...

Birden gözlerimi açtım. Kâbustu. Her zaman gördüğüm bir kâbus olsa bile ne zaman görsem dehşete düşüyordum. Etrafıma baktım. Çıkış zili çalmıştı çünkü sınıfta kimse yoktu. Başımda duran Ece ve Batu hariç. "Kızım hadisene çıkış zili çaldı ve sen hala yatıyorsun" Ayağa kalktım, çantamı alıp Ece ve Batu ile vedalaştım. Okuldan çıktım. Otoparka doğru giderken adının Berke olduğunu öğrendiğim çocuğu görünce duraksadım. Eninde sonunda teşekkür edecektim. Olacaksa şimdi olsun deyip ona doğru yürümeye başladım.

Arabasının kapısını açarken "Bakar mısın?" dedim. Durup bana baktı.

"Söyle" dedi havalı bir şekilde kapıya yaslanırken.

"Teşekkürler" dedim bir çırpıda. Düşünüyormuş gibi kaşlarını kaldırdı

"Niye?" diye sordu.

Bende "bugün beni sözlüde kurtardığın için, benim için önemliydi" diye açıklama yaptım.

"Seni kurtardığımı nerden çıkardın? Kendimi tanıtmam gerekiyordu ve tanıttım" Ellerini göğsünde bağladı. Bana bakınca sırıttı. Birgün bunu söyleyeceğim aklımın ucundan bile geçmezdi ama sırıtırken çok tatlı oluyordu namussuz. Aslında ona göre teşekkür söz konusu olmayabilirdi ama bana göre teşekkür borçluydum

"Senin için bir şey ifade etmeyebilir ama benim için önemliydi" dedim. Umursamazca başını salladı

"Başka bir şey diyecek misin?" dedi. Hah! Ego yığını! "Hayır" nefesimi hızla verip ordan ayrıldım ama kolumdan tutup durdurdu. Canına mı susamıştı? Yine kolumu tutmuştu. Sinir olduğum bir şey ise kesinlikle izinsiz bana dokunulmasıydı. Gerçekten nefret ederdim. Bu nedenle kolumu sertçe kurtardım.

"Ne var?" dedim bıkkın bir sesle.

"Sen bugün çarpmak üzere olduğum kız mısın?" deyince ona kaşlarımı kaldırarak baktım. "çarpacaktım bugün sana" diye devam etti. Hatırlayınca başımı salladım.

"Ödeştik o zaman" dedi. 'Kusura bakma' diyecekti herhalde. Ben mi yanlış anladım? Birşey demeden arkamı dönüp yoluma devam ettim. Egosu sinirlerimi bozmuştu. 'Sini kirtirdiğimi nirdin çikirdin?' 'İdiştik i zimin' Gerzek! Çokta umrumdaydın zaten! Daha fazla sinirlenmemek adına cebimden küçük sünger gibi olan topumu çıkarıp sıkmaya başladım. İyi geliyordu birşeyleri ezmek. Bende hep bu topu eziyordum sinirlenince. O yüzden yanımdan ayırmazdım. Biraz daha ilerleyip otobüs durağında durdum ve otobüsü bekledim. Otobüs gelince hemen bindim. Yorgundum. Hem zihnen hem bedenen. Kafamı cama yaslayıp gözlerimi kapadım. Biraz sonra gözlerimi açınca eve yakın durakta durduğumu anlayınca indim ve eve doğru yürümeye başladım.

Eve varınca anahtarla kapıyı sessizce açıp odama doğru merdivenlerden çıktım ve odama girdim. Çantamı atıp yatağa uzandım. Günlerce uyuyup hiç uyanmamak istiyordum. Gözlerimi kapadım. Biraz sonra kapım çalınınca "Gir" dedim. İçeri Emre girdi. Yanıma gelip yatağa oturdu. Rahat olmak için kafamı kaldırdım ve dizlerinin üzerine yerleştirdim. Saçlarımı okşamaya başladı. "Abla, yorgun görünüyorsun. İstersen bir duş al ve yat" Emre benim tek kardeşimdi. Onu sık sık dile getirmesemde çok seviyorum. Beni kısmen de olsa anlayan tek kişiydi. Canı sıkılmış gibi sürekli nefesini sıkkınca veriyordu. "Abla, sana bir şey soracağım..." diyince "sor" dedim. Hafifçe gözlerimi açtım. "Hala kendini suçluyor musun abla? Eğer öyleyse biliyorsun o kavgayı başlatan bendim ve sen-" diye hızlı bir şekilde konuşunca "Emre" dedim uyarırcasına. "Kapatalım bu konuyu" Anlayışla başını sallasa da canının sıkkın olduğunu anladım. Doğrulup ona yaklaştım ve sıkıca sarıldım. O da hemen kollarını belime sardı. "Emre lütfen bir konuda anlaşalım. Ne sen suçlusun ne de ben. Kimse suçlu falan değil. Ve bu konuyu bir daha açma" dedim belini okşarken. Belli belirsiz gülümsediğini hissettim. "Anlaştık" dedi. "O zaman izin verde duş alayım, kendimi çok pasaklı hissediyorum" kendimi gülümsemeye zorladım. O da başını sallayıp benden ayrıldı ve yataktan inip odadan çıktı. Emre çıkınca yorganı sıkıp dolan gözlerimi kapadım. Yine hatırlatıldı bugün bana. Onu öldürdüğüm yine hatırlatıldı. Ayağa kalktım. Banyoya girdim ve aynaya baktım. Üstüm özensiz duruyordu ve gözaltlarım berbattı. Kapatıcı ile kapatsam bile mor halkalar kendini belli ediyordu. Bu aralar sürekli kâbus görünce uykusuz kalmıştım. Hemen üstümdekileri çıkarıp kirlilere koydum. Küveti sıcak suyla doldurup içine girdim. Sıcak iyi geliyordu. Mayışıyordum. Ve düşüncelerimi uzak tutuyordu. Ama bu sefer sıcak su da bir işe yaramıyordu. Sinirle dudağımı ısırıp sıcak suyla karışan gözyaşlarımı sildim. Kardeşimi hatırlamıştım yine. Zaten vicdan azabıyla yaşıyordum. Ölmek istiyordum bazen. Çünkü vicdan azabı ağır geliyordu. Kaldıramıyordum. Vicdan azabı. Dibe batırıyordu. Dipte boğuluyordum. İç çektim. Suyu kapatıp vücuduma havlu sarıp küvetten çıktım. Saçlarımı kurutup iç çamaşırlarımı giydim. Sonra dolabımdan siyah taytımı ve siyah kazağımı çıkarıp giydim.

Küçük KatilWhere stories live. Discover now