Adımı mı inliyordun?

200 9 1
                                    



Merhaba.

Umarım beğeneceğiniz bir hikaye olur diye başlamak klişe olacak biliyorum.

Sadece keyif alın :')

Biraz bilgilendirme yapmak için zırvalıyorum şu an.

Öncelikle hikaye ağzı bölümden bölüme, hatta bölümler içinde değişebilir. Yazarın ağzından veya karakterlerin ağzından demek istiyorum... İlk bölüm ve bu bölüm arasındaki farkı görünce hop hemşerim n'olmuş burda dememeniz için baştan söylemek istedim. O an kimin anlatması daha uygun olacaksa ona göre yazmayı planlıyorum.

İkincisi de okurken göreceğiniz italik kısımlar karakterlerimizin o an aklından geçenler, düşünceleri yani.

Son olarak; bu bölüm biraz kısa oldu ama ileriki bölümlerde telafi edeceğim.

Şimdilik benden bu kadar. Bir dahaki bölümde görüşürüz umarım :)



Gözlerini açtığında o karşısındaydı. Mükemmel bakışlarını Jong'a dikmiş, odanın kapısında öylece ona bakıyordu. Kaskatı kesildiği belliydi. Alt çenesi şaşkınlıktan yer çekimine karşı koyamaz duruma gelmişken, dudakları bir şeyler söylemek ister gibi kıpırdandı.

"H-h-hyung?"

Jong sanki suçüstü yakalanmış gibi telaşla yatakta doğruldu ama hemen toparlanıp birkaç saniye önce gördüğü rüyanın onu ne kadar etkilediğini belli etmemesi gerektiğini düşünerek yavaşladı ve sol gözünü ovuşturuyormuş gibi rol yaparken diğer gözüyle çaktırmadan karşısındaki genci süzerek tersleyen bir tonda sordu.

"Ne var Taetae?"

Az önce gördüklerinin etkisiyle hala şokta olan Taemin, yaklaşık bir dakikadır kapatamadığı alt çenesini toparladıktan sonra nihayet aklındaki soruyu yöneltti.

"Hyung, sen az önce..."

Duraksadı.

Jonghyun sakin görünmeye çalışarak Taemin'in cümlesinin tamamlamasını bekliyordu ama sessizlik onu rahatsız etmeye başlayınca dayanamayıp asabi bir ses tonuyla konuştu.

"Ben az önce ne Taemin?"

Yarım kalan sorusuna karşı yöneltilen soru, Taemin'in derin bir nefes alarak sözlerini tamamlamasına yardımcı oldu.

"Sen az önce... adımı mı inliyordun?"

Taemin, geçiştirmek için cümlesini tek nefeste bitirdiğinde sesinin titremesine engel olamadığını farkedince gözlerini kaçırdı ve tüm perdeleri kapalı olan loş odada kızaran yüzünün belli olmayacağını umdu.

O an utancından sorduğu soruyu bile hatırlayamayacak, gelecek cevabın ihtimallerini ve sonuçlarını düşünmek aklının ucundan dahi geçmeyecek bir durumdaydı. Sadece pişmanlık hissediyordu. Sözünü bitirdiği anda sormamış olmayı dilemişti.

Yanlış anlamış olmak şokun etkisindeyken aklına bile gelmemişti ama şu an yanlış anladığından neredeyse emindi ve Jonghyun'un bunu fark ettiğinde vereceği tepkiden gerçekten korkuyordu.

"Sabah sabah kafayı mı buldun sen? Ne inlemesinden bahsediyorsun? Kabus gördüm, hepsi bu."

Kaçırdığı bakışlarını Jonghyun'un güçlü sesiyle yeniden ona yönlendirdi.

"K-kabus. Tabi ya. Sadece kabus."

Taemin'in yüzü bulandı. Bir eliyle hala ortasında dikildiği kapıya tutunma ihtiyacı hissederken, diğer elini öne düşen başına götürdü ve saçlarını karıştırdı.

Tabi ki kabus olacak, başka ne olabilirdi? Neden saçma sapan şeyler düşündüm ki? Ne kadar aptalım!

"Hey, orda öyle dikilmeye devam mı edeceksin? Git de üstüne düzgün bir şeyler giy. Çocuklar neredeyse gelir."

Jonghyun'un sözleriyle düşüncelerinden ayrılıp dünyaya dönen Taemin normalde böyle bir sataşmayı asla karşılıksız bırakmaz, onu, hala yatakta olanın kendisi olduğunu ima ederek doğduğuna pişman edecek binbir iğnelemeye maruz bırakırdı fakat güne başlama şekli dengesini bozmuştu. Ayrıca o gün gidecekleri kamp için Jong'u uyandırmaya geldiğini ancak o an hatırlayabilmişti. Bu olayı daha fazla uzatarak utanç grafiğindeki eğimi artırmamaya karar verip yavaşça arkasını döndü ve terliklerini sürüyerek giyinmek üzere odasına doğru ilerledi.

Onun arkasından bir süre koridora doğru bakan Jonghyun kalkmak için ayaklarını yere indirdikten sonra ellerini iki yanına koyup derin bir nefes vererek başını geriye attı ve gözlerini kapadı ama bunu yaptığı an zihninde Taemin'in çıplak görüntüsünün belirdiğini dehşetle izledi.

Artık benimsin.

Kulaklarında yankılanan ürkütücü sesiyle gözlerini açtığında beyninin, neler olduğuna anlam vermeye çalışmadan, sadece dün geceyi unutmak için olanları inkar ederek ona bir oyun oynayacağını henüz bilmiyordu. Yanında top haline gelmiş yorganı avuçlayarak sertçe yere fırlattıktan sonra hızlıca ayağa kalktı ve aynanın karşısına dikilip kendi kendine söylendi.

"Saçma bir gecenin saçma akşamdan kalmalığında görülmüş saçma sapan bir rüyadan mı etkileneceksin? Pewh."

Odanın içinde volta atarak konuşmaya devam etti.

"Aslına bakarsan etkilenmedim bile. Belki biraz şok olmuş olabilirim ama etkilenmek? Neden etkileneyim ki? Saçmalık. Şu andan itibaren bu konuyu bir daha açmamak üzere kapatıyorum ve bugünü hiçbir şeyin berbat etmesine müsaade etmiyorum."

Kendisiyle hesaplaşması bittikten sonra bir dakika önce yere attığı yorganı ezerek dolabına ilerledi ve her ikisinin de ne kadar uzun olacağını bilmediği önlerindeki güne hazırlanmak için giyinmeye koyuldu...



Merhaba, yine ben,

sadece okuyup oylamadan fıymanızı önlemek istedim.

Sizi gidi kaçak jongtae şipırlar, seviyorum sizi :)

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 19, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

BluenightHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin