-7-
Yatağına uzanalı yaklaşık 2 saat olmuştu. Bu süre zarfında hiç hareket etmemiş, sadece düşünmüştü. Neyi düşündüğünü bile bilmeden sadece beynini yormuştu. Burç denen şu çocuk nasıl da dengesini alt üst edip onu böylesine savunmasız bırakmayı başarabilmişti, aklı almıyordu doğrusu. Erkeklere karşı kullandığı kalkan otomatikman inmiş gibiydi. Neden ona yardımcı olmaya çalıştığını bile bilmiyordu Alara. Daha düne kadar onun şımarık bir zengin züppesi olduğunu düşünürken şimdi ona iş bulmaya çalışıyordu. Kendi kendine "Gerçekten aptalsın kızım." diyerek yatakta yan döndü.
Saatler sonra gözlerini araladığında sabah olduğunu gördü ve bu kadar zaman nasıl uyuyabildiğini düşünüp durdu. Uyku sersemliğiyle yatakta doğrulduğunda her yanı tutulmuş gibiydi. Balkon kapısı açık kalmıştı ve bütün gece rüzgâr tüm vücuduna vurmuştu. Ensesini ovarken yüzünü ekşitti. Kalkıp banyoya gittiğinde güzel bir duş alıp elbise dolabına yöneldi. Askılı pembe, rahat bir elbise giydi üzerine. Etekleri asimetrik kesimdi ve yürüdükçe daha hoş bir görüntü sergilemesini sağlıyordu. Dalgalı saçları duştan sonra kıvır kıvır olmuştu. Onları sol omzuna atmak dışında hiçbir şey yapmadı, böyle doğal haliyle güzeldi. Hafif pembe dudak renginde bir ruj sürdü ve aynada kendine baktı. Nikâhta yüzüstü bıraktığı adam şimdi ne yapıyordu acaba? Onu öylece bırakıp gitmek istemezdi ama fikrini sormayan ailesine dersini vermeliydi. Bu yönden hiç pişman değildi. İnandığı şeyler uğruna mücadele vermekten çekinecek değildi, yaptıkları hakkında kimseye hesap vermeye de niyeti yoktu. Canı istemişti ve yapmıştı işte, bu kadar.
Kapı çalındığında önce oda servisi falan sandı, ardından "Kim o!" diye seslendi fakat bir cevap alamadı. Kim olduğunu az çok tahmin ediyordu. Kapıyı açtığında yanılmadığını anladı. Bezgince kapıya dayanarak kollarını kavuşturdu ve "Ne istiyorsun?" diye sordu.
Burç'sa güzelce giyinip süslenmiş kızın bu halini karşısında görünce birkaç dakikalık saygı duruşunu bozmadı. Şaka bir yana, adeta dili tutulmuştu. Birkaç dakikanın sonunda kendine geldiğinde "E bir günaydın yok mu?" diye sordu muzipçe.
Alara, "Kalmadı canım ya, taze bitti." cevabını verdi bilmiş bir ifadeyle. "Seni daha otelden kovmadılar mı ya, ne işin var burada? Bak kuyruğumda fazla dolaşma, valla ihbar edip attırırım seni!"
"Yapmazsın sen öyle şey, kıyamazsın bana."
"Hele bir dene de, nasıl kıyım kıyım kıyıyorum otur karşıdan seyret." Öfkeli bakışlarını adamda gezdirirken bugün ne kadar yakışıklı olduğunu fark etti. Ona mı öyle geliyordu, yoksa Burç onun yanına geleceği için saçlarını jöleleyip süslenmiş miydi?
"Ya, ben de seninle bu konuyu konuşmak için geldim. Valla niyetim rahatsız etmek değildi." Haylaz bir çocuk gibi yamuk bir gülümseme takındı suratına. "Hem senin ne kadar gözü kara olduğunu ben biliyorum, ispatlamaya çalışma bence. Geçen gün beni nasıl havuza attığını unutmadım henüz."
"Hak etmiştin."
Hiç geri adım atmaz mıydı bu kız? İleri gitmeyi, olayların üzerine gelmeyi hep çok mu severdi? Neden bilmiyordu ama ona boyun eğmek bu dünyada yaptığı en eğlenceli şeydi. Onaylarcasına başını sallayarak "Doğru, hak etmiştim." cevabını verdi. O an uzun uzun daldı bakışları. Güzeldi bu kız, ama başka bir güzellikti bu. Daha önce birlikte olduğu kadınlardaki gibi yavan, herkeste olan bir güzellik değildi. Büyüleyici bir güzellikti bu. Ve tehlikeli. Aynı zamanda yakıcı.
İlgisiz bakışları soru dolu bir hal almıştı. Adamın dalgın gözlerine bakarak "Ne istediğini halâ söylemedin." diye hatırlattı.
"Ha, evet." Toparlandı ve söze nereden gireceğini hatırlamaya çalıştı Burç. Her zaman en etkili anlatma tekniği direkt söze girmekti. "Bana yardım et Alara."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BODRUM: Bir Topuklu, Bir Papyonlu ღBİTTİღ
HumorBirbirinden habersiz, gelinin de damadın da düğününden kaçtığını düşünün. Eş zamanlı olarak... Gelinsiz, damatsız bir düğün... Ve kader onları tekrar karşılaştırırsa, ne olur? ♚ ♔ ♚ Gülmeye ve birbirinden tuhaf tesadüfl...