1.0

4.6K 232 110
                                    


"Buradakiler de akşama hazır olacak!"

Önüne konulan kalın kapaklı dosyaya bakıp başını salladın. Öfkeni içinde saklıyordun. Sonuçta buraya,bu statüye gelmen zor olmuştu. Kovulman,tartışma konusu bile olmamalıydı. Tercüman olarak bu şirkette çalışmaya baslamıştın ve Türkiye'nin iyi şirketlerinden biriydi.
Ailen seninle gurur duyuyor ve her konuda destekliyorlardı. Yani, birazda onlar için yükselmeye çalışıyordun.

Göbekli müdür yardımcısı odandan çıkınca dosyanın kapağını açıp inceledin. İspanyolca... bildiğin 6 dilden biri olsa da iş, her zaman iştir ve daima yorulursun.

Son 2 saatin olduğundan hızla temiz bir A4 çıkardın.  Önce çevirdiklerini kağıda döker, kontrollerinin ardından bilgisayara aktarıp çıkarırdın. Ne olur ne olmaz. 

Metni dikkatle okumaya başladın. İşin kolay görünse de fazlasıyla zordu. Bir kelimeyi hatalı çevirmen herşeyi mahvedebilirdi. Bu yüzden daima dikkatli olurdun. Şuan olduğu gibi.

Sonunda yazdıklarını bilgisayar da temiz çekmiş ve yazıcıdan çıkarmıştın fakat bu, üç saatini almış ve fazladan mesai yapmana neden olmuştu. Önündeki kağıdı, adının ve soyadının olduğu bölümü imzalayıp getirilen dosyanın içine koydun. Dosyayı ve çantanı hızla alıp odandan çıktın ve şirket müdürünün odasına ilerledin. Kapıyı çaldın ve izin gelince içeri girdin.

"Alp Bey, istediğiniz dosya. Biraz geç oldu ama..."

"Sorun değil. Şuraya bırakabilirsin."

Gösterdiği yere dosyayı bırakıp arkanı döndün ve kapıya ilerledin,fakat sana seslenince tekrar arkanı döndün.

"Bekle, birlikte çıkalım. Hem bir kahve içeriz. Ne dersin?"

Evet,sana yürüdüğünün farkındasın fakat ses çıkarmadın ve zoraki bir gülüşle başını salladın. "Kahve başka bir güne olsa? Gerçekten eve gitmeliyim."

Aldığı mantosunu üstüne geçirip yanına geldi ve önüne gelen saçını kulağının arkasına sıkıştırdı. Yakınlığı hoşuna gitmediğinden arkanı dönüp kapıyı açtın. "Başka bir sefere Alp Bey. İyi geceler size."

Hızla ilerlerken arkandan gelip kolunu tuttu ve kendine çevirip vücuduna yapıştırdı. Yüzüne eğilince yüzüne ellerini koyup ittin ve koşarak merdivenlerden indin.  

Çin siki beyinli herif iyice zıvanadan çıkmıştı. Son zamanlarda sınır bilmez olmuş, isteğini direkt belli etmeye başlamıştı. 

Sonunda şirketten çıkmanın rahatlığını bile hissedemezken taksi durağına doğru hızla gittin. Aklına onun da buradan geçebileceği gelince hızlı adımlarını biraz uzak olan taksi durağına doğru çevirdin.

Çantanı sıkıca kavrayıp etrafına bakıyordun. Tenha değildi. Birçok mağaza, otel vardı. Bulunduğun yer turistik bir alan olduğundan otel ve kültürel mekan sayısı  fazlaydı. Aceleci adımlar atarak yürüdüğünden pek dikkat edemiyordur etrafa. 

Fakat bir şey dikkatini üstüne toplamıştı bile. Yamuk ingilizceyle yükselen erkek sesleri. Çoğu insan gibi sende oraya baktın. Sakallı bir adam karşısında ki sarışın adama bağırıyordu. Daha fazla yaklaşınca adamın çekik gözlerini fark ettin. Üstündeki takım elbise önemli biri olduğunu vurguluyordu. 

Tamam, herkes takım elbise giyer amaherkes bu kalitede bir takım giyemezdi. Cep yakan bir faturaya sebep olmuştu büyük ihtimalle. Bu mesafeden bile kumaşın yansıttığı ışıktan kalitesini anlayabiliyordun.

Biraz daha dinleyince anlamıştın sorunu. İki adamın da ingilizceleri kötüydü ve konuşurken bağırıyorlardı.

"Sanki bağırınca dertlerini anlatabilecekler..." Söylenerek yanlarına yaklaştın. Yanlarında beliren siluet ile ikisinin de sesi kesilmiş ve sana dönmüşlerdi.

"Merhaba. Ben tercümanım. Yardımcı olabilirim."

İkisi de sana bakarken derin bir nefes verdiler. Gökte aradıklarını yerde bulmuşlardı. Biraz tedirgindin aslında... yani adam çinliyse ki hiç benzemiyordu, sen çince bilmiyordun. Tahminin ve izlediğin dizilere bakılırsa koreliydi. Gözler ne çok kısık ne de geniş. Tam ortası. Yine de teyit etmeliydin, ne olur ne olmaz.

İngilizce olarak sordun sende çekik adama. Karşısındaki sakallıya sormana gerek yoktu halis mulis türk olduğu belliydi zaten. 

Adam kestirip atmak, işini bitirip gitmek istiyordu. Koreli olduğunu belirten kısa bir cevap verdi. Cevapları umursamaz olsa da yüzünde tatlı bir gülümseme vardı. O kadar uzun süredir birbirlerini anlamaya çalışıyorlardı ki... koreli olmasına sevinerek selam verdin.

"Korece biliyorum. Siz söyleyin ben çeviririm."

"Ah, bu harika! Öncelikle otele habersiz getirilen mobilyaları sorar mısınız?"

Dediğini yaparak her halinden türk olduğu belli adama döndün. "Otele habersiz gelen mobilyaları soruyor."

"O-onlar mı? Yenilik iyi olur diye almıştım."

Ona aynen çevirdin. Bir süre daha mobilya kavgasına ortak oldun, öyle ki farkında olmadan sende sesini yükseltip alçaltıyordun. 

Bu adamın otelin sahibi olduğunu da öğrenmiştin. Böyle rahat rahat hesap sormasından ve karşısındakinin ezilip büzülmesinden anlaşılıyordu zaten.  Bir süre sonra olay başladığı yere dönmüş çok uzamadan da çözülmüştü. 

Seni ısrar ile teşekkür amaçlı eve bırakmıştı koreli adam. O iğrenç ingilizceli sakallı adamdan onu kurtarmıştın ya, ne yapsa bu iyiliğine kâfi gelmezdi. Yolda oteli, yatırım yapmak ve ülkemizi sevdiği için burada açtığını anlattı sana. Büyük bir şirketin ortaklarından biri olduğunu öğrenmiştin aynı zamanda.

Bu işlerin içinde bulunmuş biri olarak muhabbeti yaymadan ve sıkıcı hale getirmeden sürdürebilmiştin. 
Sonunda yolun sonundaki evini gördüğünde elinle gösterdin.

"Burada durabilirsiniz." Dedin. Ufak bir teşekkür sunduğunda aynısıyla karşılık verdi. İnmek için hamle yaptığında "Baksana-" demiş ve durmana sebep olmuştu.

"Aslında şirket toplantımız olacak ve tüm ortakları orada olacak. Türkiye'de ki otel zinciriyle ilgili olacağından bize tercüman lazım. Anladığm kadarıyla da işinde çok iyisin. Bizimle katılır mısın? Hem iyide bir ödeme yaparız."

Ayaküstü yapılan "Acıktıysan sandviç yapayım." tarzındaki bu teklif şaşırmana neden oldu. Bu epey ani olmamış mıydı?

"Ne zaman?" 

"Yarın." Sonuçta bir şirkette çalışıyordun ve toplantıya katılman kötü sonuçlar doğurabilirdi. 

"Tek bir toplantı içinse katılabilirim. Fakat bir şirkette çalışıyorum ve mesai saatlerim dışında olursa katılabilirim."  Yerinde durmayacağı belli olan müdürün aklına gelince dudaklarını ıslattın. Onunla uğraşmak epey zor olacaktı değil mi? Değer miydi zamanını harcamana? 

"Ya da boşversene. Yeterince vakit öldürdüm orada. Yarın istifamı verdikten sonra toplantıya katılabilirim."

"İstifanı mı?" Şaşırdı o da. "Neden?"

"Sadece yoruldum diyelim. Bugün canıma tak etti." Ardından döndün ve ismini söyledin. En başından neden öğrenmediyseniz isimlerinizi? 

"Lee Minhyuk." Sana iş alışkanlığıyla elini uzattığında tokalaştınız. "Öyleyse yarın, bugün beni kurtardığın otelin önünde olursan sevinirim. Saat 18.00 da."

Başını sallayıp numarasını aldın ve arabadan indin. Eve girdiğin gibi tüm yorgunluğunla kendini odana attın. Güzel bir duş alma planın annenin merakla içeri girmesiyle son bulmuştu. 

Pekala, iş güç sahibi bir kadın olman annenin camda seni beklemesine engel değildi.



Evet... ilk hikayem. Bölüm nasıldı? Hemen Shownu'yu katmak istemedim... umarım güzel olmuştur. 


Güncel not (2020): Yazdığım tüm saćmalıklara oy verenlere minnettarım ve tüm utancımla bölümleri düzeltmeye başladım. Skbxksbdks cringe  olmaktan hastaneye kaldırılacaktım...


Kabul (OC)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin