6.BÖLÜM: ''PUSULA''

304K 16.1K 7.7K
                                    

#Banks - Waiting Game

''Bazı vedalar gerçek değildir.''

6.BÖLÜM: ''PUSULA''

Eve geldiğimde bisikletimi ağacın kenarına koyup içeri girdim. Yarışı ben mi yenmiştim? En son pedalları hızlı ve gaza gelmiş bir şekilde sürdüğümü hatırlıyordum ama arkamı döndüğümde onu görememiştim. Bu zaten bir yarış bile sayılmazdı. Soğuk soğuk gülüp geçiştirdim.

Kapıdan içeri girdiğimde babam ayaklarını sehpaya doğru uzatmış elindeki kırmızı elmayı bıçağın sert darbeleriyle kesiyordu. Perdeler yine sonuna kadar açıktı ve içerideki toz bulutu ortama kasvetli bir hava katıyordu. Kolumdaki çantayı çıkarmadan babamın yan tarafına yönelip perdeleri çekmeye başladım. Babam gözlerini televizyondan ayırmadan elmasını yemeye devam ediyordu.

''Anası kılıklı,'' dedi düz bir sesle. Bir saniye duraksayıp dişlerimi birbirine geçirdim ve diğer perdeyi çektim.

''Onu sevdiğini sanıyordum,'' dedim kırık bir ses tonuyla. Böyle bir şeyi neden söylemiştim bilmiyorum. Sadece onun bana benzediğini söylerdi hep, ağlayışım, huylarım, yapım... Beni sevmiyordu, belki onu da sevmiyordu. Bu her ne kadar canımı yaksa da öğrenmek istiyordum.

Ağzına götürdüğü bir dilim elmayı boğazından geçirdi. ''Sen de ona benziyorsun, daha ne söyleyeyim?'' diye sordu ağzındaki elmayı yemeye devam ederken.

''Beni sevmiyorsun baba,'' diye fısıldadım.

Bir kızın dudaklarından dökülen hangi cümle bu kadar acı dolu olabilirdi ki? Ben sevilmemeyi en ıssız damarlarıma kadar yaşamıştım, hâlâ yaşıyordum. Bunu dile dökmüşüm, çok mu?

Ayaklarını yavaşça oynatmaya başladığında eline aldığı kumandayla kanalları değiştirdi. Göz ucuyla olduğum yerde ona bakmaya başladım. Uzun uzun seyretme fırsatım olmazdı. Belki uyurken izlerdim o kadar... Bir kızın babasına doyamaması nedir bilir misiniz? Bakmaya bile korkması.

''Başımda dikilip durma, git yemek hazırla işe çıkacağım!''

Yavaşça yutkunup mutfağa girdim. Kolumdaki çantayı masanın üzerine atıp makarna suyu koydum. Ve sonra da odama geçip üzerimdeki montu çıkardım ve dolabıma astım. Dalgın bir halde dolabın kapağını kapatırken içimdeki bir dürtü sayesinde hırkamın ceplerini kontrol ettim fakat bir boşluk hissine tanıklık ettiğimde gözlerimin aniden açılmasıyla duraksadım. Pusula, onu buraya koymuştum. Elimle bir iki askıyı itekleyip siyah montumun ceplerini de kontrol ettim.

Yoktu.

Telaşla diğer kıyafetlerimin ceplerini karıştırmaya başladım, ama hiçbirinde yoktu. Dolabın kapağını kapatıp çekmeceleri karıştırmaya başladım. Kıyafetlerimi acele acele dağıtırken nefesim hızlanmaya başladı. Onu bulamazsam bunun altından asla kalkamazdım. Sonuçta o bana ait değildi. Endişeli bir halde odayı karıştırmaya başladım. Yatağımın altı, yastık içleri, pencere kenarları, banyoya bile... Olmayacak her yere baksam da yoktu.

Odadan çıktığımda babamın hâlâ televizyon karşısında elma soyduğunu gördüm. O almış olabilir miydi? Yok, artık dolabımı karıştırmak mı? Hayır.

Tırnaklarımı dişlerime götürüp ürkek adımlarla yanına gittim. Beni fark etse de bana dönmeden elmasını yemeye devam etti.

''Odamda bir pusula olacaktı, onu gördün mü?'' Bunu sormak her ne kadar utanç verici olsa bile, şu an hayatımın en berbat anlarından birini yaşıyordum.

VEDA CADDESİ | RaflardaWhere stories live. Discover now