bea korkuyla etrafına bakındı. kocaman bir havalimanında gelmesini istemeyen bir kızı arıyordu, hayatında hiç bu kadar yalnız hissetmemişti.
odasında yalnız başına ağlarken, anneleriyle kavga ederken ve sevgilisinden ayrılırken bile bu kadar büyük bir çaresizlik içinde olmadığını düşündü. kızın yüzü, adı ve sözleri aklından çıkmıyordu. lyn, lyn, lyn. etmeyi sevmediği duaların en değerlisi gibiydi. brooklyn. soyadını bile bilmediği, nereden geldiğini hiç öğrenemeyeceği güzel yüzlü, çekingen ruhlu kız. "neredesin, lyn, neredesin?" kalbi hızla atıyordu. telefonunu çıkarıp gelen okunmamış mesaja baktı.
lyn: eğer böyle düşünüyorsan, kalbin sana açıkça yalan söylüyor bea.
bir sebepten dolayı lyn, sevilesi olduğuna inanmıyordu ve bu bea'yi delirtiyordu. iç çekti, eğer lyn ona izin verirse onu çok sevdiğini gösterebilirdi. her gün ona çok güzel olduğunu söyler, yatmadan önce öper ve morali bozuk olduğunda ona sarılırdı. karşılığında bir şey istemezdi bile. güzel olana tapınma, bea'de bulunan hastalıklı bir tutkuydu.
bea: havalimanındayım
bea: neredesin?
mesajının okunduğunu belirten mavi tikleri görünce parmaklarıyla ritim tutmaya başladı bea. söylerdi, değil mi? o buraya onca yolu görmezden gelip ulaştıktan sonra sadece bunu geçiştiremezdi. bea buna izin vermeyecekti.
lyn: bea, uçağım yirmi dakikaya kalkıyor.
lyn: unut artık beni.
"unut demekle olmuyor!" diye bağırdı bea kendi kendine. yanındaki yaşlı kadın kendisine bakıp almanca bir şeyler söylediğinde göz devirdi. lyn'e niye bu kadar bağlanmıştı? hayır, hayır. bağlanmak değildi bu. sadece onu sevmeye ihtiyacı vardı. bea, insanları sevmeye aşıktı. lyn bunu bilmiyordu. unuturdu elbette, ama önünde öylesine güzel bir tanrıça varken, unutmak apaçık bir hata olurdu.
bea: N E R D E S İ N?????
lyn: siktir git.
bea: fazla kaba, incindim
lyn: lütfen siktir olup gider misin?
bea çıldırmanın eşiğindeydi. bir insan nasıl kendisi için çaba gösteren birini geri tepebilirdi ki? eğer lyn egolu biri olsaydı ve bea'yi kendine layık görmeseydi bea tam da siktir olup giderdi. ama lyn sadece korkuyordu. korkarak hayatını sürdüremezdi. bea bunu ona göstermeliydi. evet, kızın hayatının birazcık içine etmiş olabilirdi ama bu onu umursamadığı anlamına gelmiyordu.
bea: hayır lyn,
bea: siktir olup gitmiyorum,
bea: aksine yanına geliyorum.
aldığı kararın verdiği cesaretle telefonunu cebine soktu kahverengi saçlı kız. "geleceğim lyn," dedi dişlerini sıkarak. brooklyn'in de çoğu kez dediği gibi, birbirlerini yeterince iyi tanımıyorlardı. o, bea'nin ne kadar azimli olduğunu bilmiyordu. bea, istediğini almak için her şeyi yapardı. dış hatlarda dolanıp dururken endişeyle etrafına bakınmaya devam ediyordu. italya, almanya, hollanda. hayır, bunlardan birine gidiyor olamazdı. eve gidecekti, asla ev demek istemediği o eve. afrika ülkelerinden biri olduğunu tahmin edebiliyordu, bea. suudi arabistan diye bir tahminde bulundu. uçuşları kontrol etti ama yirmi dakika sonrasına bir uçuş yoktu. "kahretsin," diye mırıldandı, coğrafyası hiç iyi olmamıştı.
aktarmalı bir uçuşu olabileceğini düşünmek, yine ışıklı panonun önüne geçip dakikaları hesaplamasına sebep oldu. telefonunu çıkardı ve uçuşa on dakika kaldığı için lyn'in çoktan uçağa binmiş olduğunu varsaydı. ama bu, bea'yi durdurmayacaktı. gerekirse o uçağa binip lyn'e söylemesi gerekenleri söyleyecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
photograph ≫ miller
Short Story"bunu sormamın oldukça tuhaf kaçacağının farkındayım ama, fotoğrafını çekmeme izin verebilir misin?" en yüksek: #girlxgirl'de #1 (190518) 5.11.16