1. Bölüm

379 130 19
                                    

Elimde "Tutunamayanlar" kitabımla balkonda otururken alt kattan bağırışmalar duymuştum. Dikkatimi Kitaptan kaldırmış dinlemeye başlamıştım. Yaptığımın ayıp olduğunu bile bile engel olamıyorum. İsyankar bir kadın sesi yankılanıyordu bomboş bir odanın içinde. Biraz daha dikkatli dinlemeye çalıştım.
-Zaten ne zaman anladın ki beni? Çocuğum öldü benim bitkim kurumadı, ufak bir yara almadım senin yüzünden çocuğum öldü.
Karşı taraftan bir ses gelmiyordu daha dikkatli bir şekilde dinlemeye devam ettim.
- Ne demek boşanmak istiyorum ne demek!
- Kapatma şu telefonu.... kapatma.... kapat m a
Ses gittikçe kısılmaya yerini hıçkırıklar içinde ağlamalar almıştı.
Düşünmeye başlamıştım. Ne zor hayatların yanında güzel hayatları görmezden gelmeye küçük görmeye başlamıştık. Ses kesilmişti. Gün boyu bir daha ses duymamıştım. Taki siyah bir araba kapının önüne park edilene denk. Apartmanda bir alevlenme olmuştu adeta. Yatalak babamı bırakıp çıktım ve bahçeye indim. Ambulans sesleri,adamın feryadları ve kan lekeleri. Biraz irkilip buz kesilmiş bir ben ve cansız bir beden.

Bir haftadır kitap okumaya bıraktığım zamanı kendi düşüncelerime ayırmıştım. Engel olabilirdim daha iyi, düşünceli bir insan olabilirdim. Acıların katil olmasını engelleyebilirdim. Fakat diğer yandan nerden bilebilirdim diye kendimi teselli ediyordum. Ders anlatırken, kitap okurken, araba kullanırken her an her yerde düşüncelerim yankılanıyordu. Sahi sandığımız kadar iyi insanlar mıydık? İyi niyetli miydik? Bence değildik. Gözlerimizi kapatıp istediğimiz yerde açıyorduk. Daha sonra haberim yoktu, elimden gelen bir şey yoktu diye kendimizi teselli ederken buluyorduk. Vicdanımızı bir çocuğu kandırır gibi kandırıp susturmakta çok başarılıydık. Hepsi bu.

Babamın durumu iyice kötüye gitmişti. Doktor doktor gezsekte babam artık yorulmuştu. Sadece acısız bir şekilde yatması için ilaç kullanabiliyorduk. Elimizden başka hiç bir şey gelmiyordu. Babam annemin ölümünden sonra gözlerimin önünde erimişti. Vücudu büyük oranda felce maruz kalmıştı. Sahi ondan farkımız neydi. Vücudumuzu gerçekten kullanıyor muyduk, mesela sokakta her gördüğümüz çocuğa el uzatabiliyor muyduk? Peki ya yardıma ihtiyacı olanları görebilecek kadar gözlerimiz bize mi aitti, doğruları söyleyecek kadar dilimiz? Biz de felç geçirmiştik. Özellikle gözümüzün görmek istemediği her olayda.

Selma, intihar eden o kadın. O günden sonra ben ben olamamıştım. 25 yaşında öğretmenlik görevimin ilk yılıydı. Yeni taşımıştım Yonca apartmanın 3. Katına. bana şans getireceğini düşünmüştüm. Manisa da küçük bir apartmandı. Babam eczaydı yani felç geçirmeden önce öyleydi. Annem benim gibi sınıf öğretmeniydi. Çocukların ışıl ışıl gözlerinin güzelliğini, içtenliklerini anlatırken onu hayran hayran dinlerdim. Daha sonra bunu yaşamak benim hayalim oldu. Adım Züleyhaydı babaannemin ismi bana verilmişti. Sahi her şeyin bir ismi olması ve en sevdiğimiz kişilerin isimlerini kendimizden olan bir parçaya vermek, ne güzel bir duyguydu. Bir gün biri kızına sırf benim adım olduğu için Züleyha der miydi?

Ben bunları düşünürken teneffüs bitmişti. Derse gidiyordum. Sınıfın en suskun çocuğu, Rıza o gün derse gelmemişti. Her gün gelir bir şey yapamasa da beni dinlerdi. Gelmediği zaman da haber verirdi. Ders arasında sıra arkadaşı olan Semih'e Rıza'yı sordum. Fakat kendisi de bilmediğini ve dün kendi aralarında en güzel bilyelerini getireceklerine dair sözleştiklerini söylemişti. Kendisi de merak ettiği için beraber ailesini arayıp arayamacağımızı da sormuştu. Dersten sonra arayacağımızı söyleyip derse devam ettim.

Ders bitmişti. Ben dalgın bir şekilde sınıftan çıkarken Semih arkamdan koşarak çantamı yakaladı.
- Ne yapıyorsun çocuğum.!
Bağırmıştım. Farkında olmadan bağırmıştım. Boncuk gözleri dolu dolu
- Öğretmenim, Rıza'nın ailesini aray....
Sözünü bitiremeden gözlerinden bir damla dökülmüştü. Eğilip sarıldım. Tüylerim diken diken olmuştu. Annem olsa ne yapardı diye düşündüm.
- Canım, ben biraz uykusuzdum. Sana bağırmak istemedim. Özür dilerim. Beni affedebilecek misin?
Kafasını olumlu yönde salladı ve sarıldık. Fakat bu anıyı asla unutmayacağını biliyordum. Ve kendime kızgındım.
-Hadi arayalım.

Bir kaç defa velisini aradığım halde açan olmadı. Semih'in ailesini aradım ve beraber Rızaların evine gidip gidemeyeceğimizi sordum. Sorun olmayacağını, bana güvendiklerini söylediler. Teşekkür edip kapattım.

Rızaların evine ilerlerken Semih bir şeyler söylemek ister gibi oluyordu. En sonunda tutamayıp söylemişti.
- Öğretmenim, Rıza sizi çok seviyor, bende.
İşte mesleğimde beni pamuk gibi yapan geri dönüşler, saf dönüşler sadece bunlardı.
- Bende hepinizi çok seviyorum. Bitanem.

Rızaların evinin önüne gelmiştik. Fakat evde kimse yoktu. Balkondan saçları aklanmış bir teyze "onlar dün taşındılar evladım " diye bize bilgi verdi. Nereye gittiklerini neden gittikleri sorsam da bir bilgisi olmadığını belirtmişti.
Semih boynunu bükmüştü. Bilyeleri pencere kenarına bırakmamı istedi. Rıza gelirse görürmüş.
Rıza gelince kendisinin ona vermesi gerektiğini söyleyip onu arabaya doğru götürdüm. Okula bir bilgi vermeden böylece çekip gitmeleri kafamı kurcalamıştı.

Semih'i eve bırakmış balkonda oturuyordum. Kendimi tıpkı o teyze gibi görmeye başlamıştım. Sahi hepimiz acaba birilerinin yerlerine hayata devam ediyor olabilir miyiz? Yaşadığımız bu evlerde hayatların geri kalanını ya biz yaşıyorsak ya her evde belli bir kader yazılmışsa ve bizler o kaderlerin devamı için bir yerlere durmadan barklanıyorsak.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: May 17, 2020 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

U S U L C AHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin