İLK DÖRDÜN-10

13.1K 1.5K 594
                                    

           

Sessizliğim canhıraş koşuşturuyor dudaklarımda, henüz on yedimdeyim.

Ellerim dudaklarıma kapanıyor, göz bebeklerim ruhumun üzerine. Gecenin örtüsü üzerimizde, henüz acımız taze.

Dudaklarının koptuğu dudaklarımda sessizlik öyle geziniyor ki dudaklarım karıncalanıyor. Ona bir şeyler söylemek istiyorum. "Neden?", "Ne için?", "Nasıl?" gibi sorular kol geziniyor zihnimde soramıyorum. O beni bir kez de bileğimden öpüyor. Hayallerimin aktığı, kanımın bulandığı yerden öpüyor. Okşuyor tenimi. "Eve gitme," diyor. Ah Leo. Neler diyorsun? "Olmaz," diyorum. "Babam yine döver."

"Dövemez," diyor. "Ben varım."

Gülüyorum. Nasıl kahkahalar atıyorum duysanız. Baba, diyorum içimden. Her şeyden önce iki paralık bir baba o. Kim karşısında durabilir ki?

Kulak veriyorum dualara. Ettiğim dualara. Her birinde babamın ölümünü dilediğim dualara bakıyorum ve bugün ilk defa başka bir dua ederken buluyorum kendimi. "Allah'ım," diyorum. "Lütfen Leo'yu esirgeme benden."

Öyle bir duyguymuş ki bu aşk, zemheri bir soğukta alıyormuş canınızı. Önce tatlı bir uykuyla kandırıyormuş ruhunuzu. Ardından Azrail geldiğinde teslim ediyormuş bedeninizi. Bir bakmışınız, ölmüşsünüz. Aşk demişsiniz adına. Fakat bir ölümden farkı yokmuş.

Olduğum yerden doğrulmaya kalktığımda dizime saplanan acıyla inliyorum. Dudaklarıma bulanan inlemenin tadını alıyor Leo. Duraksatıyor beni. Kolunu kolumun üzerine koyuyor ve yaralı dizlerime bakıyor. Ayaklarımda küçük gelen terliklerim var, parmaklarımı büküyorum biçimsiz tırnaklarımı görmesin diye. Fakat sadece dizime bakıyor ve beni tekrar oturtuyor. Bir koşu içeriye gidiyor. Elinde bir mendille dönüyor. Dizimi temizliyor, kanı siliyor. Eliyle taşları çıkartmaya çalışıyor. Canım acıyor ama ses etmiyorum. Bu acıya dayanabilirim, diye düşünüyorum. Ne acılar gördün sen Leyla!

İşi bittiğinde, "Dikkat et," diye azarlıyor beni. "Dikkat et, küçük Leyla."

"Ben küçük değilim."

"Daha on yedi," diye mırıldanıyor. "Henüz on yedi."

"Haftaya on sekiz," diye fısıldıyorum. "On sekizimde gelin oluyorum."

"Sus," diyor. "Sus."

Sussam neye yarar? Dudaklarıma mühür vursam, içimdeki yangın nasıl çıkar dışarı?

Arkamı dönüp gitmeden önce yanına gidiyorum. Parmak uçlarımda yükselip ellerimi kollarına dayıyor ve yanağından, pürüzlü teninden öpüp elimi kaşının üzerindeki yara izinde gezdiriyorum. Sonra notta yazan yazıyı tekrar ediyorum. "Çiçekler de solar elbet."

"Begonyalar solmasın," derken sesi çatallanıyor ama kendini toparlıyor. "Begonyalar solmasın."

O öyle bir konuşuyor ve dudaklarındaki kelimeler, ruhumu öyle bir deli divane yapıyor ki eve gidemiyorum. Kollarında buluyorum kendimi. Küçük bir kız babasına nasıl sarılırsa, ona öyle sarılıyorum. Kollarım belinde, ruhum ellerinde ve dudaklarımda tişörtünün üstünde bir yerde. Öpüyorum orayı. Tam kalbinin üzerini. Kalbinin atışlarından öpüyorum onu. Aldığı her soluğa sıkışabilmek için yapıyorum bunu. Sırf bu yüzden yapıyorum.

Leo'nun kolları zayıf bir şekilde beni sararken, "Kal," diyor. "Gitme."

Nasıl giderim o böyle söyledikten sonra, bilemiyorum.

AY'A SIĞINAN MEFTUNWhere stories live. Discover now