11 : Talking With A "Football Player"

3.7K 405 150
                                    

Klasik bir cuma günüydü. Dışarıda, Amerikan futbolu sahasının tribünlerinde oturuyor, yüzüme çarpıp saçlarımı hafifçe savuran rüzgar eşliğinde müzik dinliyordum. Öğle arasından sonraki tüm derslerimiz boştu ve ben de bu boşluğu yalnız başıma oturarak değerlendiriyordum. Açıkçası yalnız kalmak ağrıyan başımı rahatlatıyordu. Hava dondurucu kadar soğuk değildi, rüzgar ılıktı. Üzerimdeki soluk kırmızı hırka ile hayatta kalabiliyordum.

Sınav haftaları bittiğinden beri son derece durgundum. Pek konuşmuyordum. Teneffüslerde başım sıraya dayalı bir şekilde boş boş duruyordum. Ai Cha bir sorunum olduğunu sanıp ona anlatmadığım için bana kızgındı ve benimle konuşmuyordu, Mark olayı yüzünden olduğunu sandığını bilsem de kendim bile emin değildim. Öğle yemeklerini bile tek başıma yer olmuştum. KwangSu bile bir ara yemekhanede tek başıma oturduğum köşedeki masaya gelmiş, iyi olup olmadığımı sormuştu. Onlar Yeri ile çıkmaya başladıklarından beri arada gelir, iki çift laf ederdik. O gün ise ona sorunumun olmadığını söylemiştim. Gitmişti.

Çenemi sağ elime, sağ kolumu da sağ dizime dayamış, antrenman yapan okul takımımızı izliyordum. Tribünlerde bir tek ben vardım. Geniş omuzluklarını takmış, kasklarını giymiş beyaz kırmızı üniformalı takım ellerindeki tek bir top için koşuyor, birbirlerinin üzerlerine acımasızca atlıyorlardı. Topu başka birinden alan 9 numara koştu ve saha çizgisinin dışına çıktı. Düdük çalındı ve bir sayı daha aldıklarını belli eden takım arkadaşları yumruklarını tokuşturup birbirlerinin sırtlarına vurdular. 9 numaralı oyuncuyu havaya kaldırıp üçe kadar sayarak fırlattılar. Yakalayıp tekrar fırlatırken üçüncüde yere bıraktılar. 9 numara kaskını çıkardı.

Gülerek diğerlerine bakan Donghyuck'tu bu.

Oyuncular oturduğum yerin karşısındaki dinlenme yerlerine gidip havlularını alırken ve kasklarını çıkarırken Donghyuck bir havlu kapıp bu tarafa döndü. Hafif tempoyla koşarak olduğum tribünlere yaklaştı. Vardığında ise başını kaldırdı, sol elini beline koyup havlusunu boynuna asarken sağ eliyle de bana el salladı. Yüzünde hala gülümseme vardı. Kahverengi saçları terlemiş, birkaç tutam alnına yapışmıştı. Hasta olacaktı.

Eliyle aşağı gelmemi söylediğinde başımı salladım. Kaşlarını kaldırdı. "Gelsene!" diye bağırdı. Dinlenme yerinde olan diğer oyuncular bağırarak bize tezahürat yapmaya başladıklarında gözlerimi devirdim ve kulaklıklarımı çıkarıp aşağı inmeye başladım. Eteğimin uçlarını düzeltip yanına gittim. Omzunu tribünlerin önündeki direğe yaslamış, kollarını göğsünde birleştirmiş bana bakıyordu. Ellerimi bol, rengi solmuş kırmızı hırkamın ceplerine koyarken yüzüme gelen saçları kulağımın arkasına sıkıştırdın.

"Neden orada yalnız yalnız oturuyorsun?"

Arkadaki oyuncuların Donghyuck ve SeoNeul! Tribünlerin önünde! Ö-pe-ü-şe-ü-yor-lar ! diye bağırışları duyulmasa cevap verebilirdim.

Sonunda sustuklarında ve dağılmaya başladıklarında ona döndüm. Güldüm ve elimi kaldırıp saçlarına uzandım. "Hasta olacaksın, git ve saçını kurut." Parmaklarım yarı ıslak yarı kuru yumuşak saçlarına girdi. Kahverengi gözler gözlerime bakarken onlara, gözlerine bakamadım. Saçlarını hafifçe karıştırıp elimi geri çektim.

Donghyuck ellerini beline yerleştirdi. "Soruma cevap vermediğini fark etmedim sanma, neyse. Ne kadar dokuz canlı olsam da hastalıktan ölmek istemiyorum." Güldü. Gülerken kahverengi gözleri hafifçe kısılıyor, beyaz dişleri ortaya çıkıyordu. Benden uzun olduğu için bakarken bakışlarımı hafifçe kaldırmak zorunda kalıyordum. "Ben gidip geleceğim, ardından resmi olarak bir futbol oyuncusuyla konuşabileceksin."

Pity High SchoolersWhere stories live. Discover now