20

2K 208 133
                                    

Chanyeol'ü ikna edip hayatıma yeniden kazandığım gün feci şekilde hasta oldum, sanki bu ondan uzak durup kendi hayatımla ilgilenmem konusunda evrenden gelen bir uyarıydı. Fakat bu zamana kadarki yavan hayatımı düşününce onunla birlikteyken yaşadığım heyecan karşı konulamaz türden çekiciydi. Belki de ben yazarlık uğruna kafayı yiyordum. Uzun sözün kısası Chanyeol'e dönmek için diz çöktüğüm günün sonunda ilaç aldığım halde yataklara düştüm ve gece ateşim yüzünden uyuyamayıp sabaha kadar eklem ağrılarıyla kıvrandım. Bunun sorumlusu bendim, dışarıda felaket bir yağmur varken beni evine çağıran o değildi, kendi ayaklarımla gitmiştim ona. Yine de söylenmeden edemedim, cimri herif bir geceliğine de olsa ısıtıcıyı açmalı, duştan çıktıktan sonra soğukta uyumama müsaade etmemeliydi.

İşin kötü yanı bu hastalık zamanımdan çalıyordu çünkü kolay iyileşen biri olmamıştım hiç, kalkıp bilgisayarımı açmalı, kurgum konusunda plan yapıp biraz daha yazmalıydım. Üstelik edebiyat derslerinden de bir ton ödevim vardı. Ama ödev yapmak bir yana dursun, yatağımdan bile çıkamayıp tüm gün uzandım. Kahvaltı saatinde uykuya dalıp akşamüstü tuvalete gitmek için uyandım, sonra yeniden uyudum. Uykuyla uyanıklık arasında geçirdiğim bir günün sonunda yetmiyormuş gibi boğaz ağrım kötüleşti ve öksürükler başladı. Öksürürken ciğerlerim yanıyordu ama yapmam gerekenleri düşünmeden de edemiyordum işte, hemen iyileşip ayağa kalkmam gerekiyordu. Chanyeol'e borcu konusunda yardım edeceğime söz vermiştim. Borcundan kurtulursa bir an önce tedavi olmaya da ikna edebilirdim onu. Bu yüzden kendimi iki bisküvi yemeye zorlayıp yeniden ilaçla vitamin aldım ve yatağımda ölmeyi bekler gibi bir umutsuzlukla iyileşmeyi bekledim.

Onu göremediğim üçüncü gün Chanyeol peşine yapışmadığım için şüphelenip beni aradı ve telefonu açar açmaz tam olarak "Yaşıyor musun?" diye sordu. Hâlâ hayatta olup etrafında dolaşmıyor olmam tuhaftı onun için. Bu bir gelişme sayılırdı çünkü Chanyeol kimseyi yaşıyor mu acaba diye meraktan aramazdı. "Yaşıyorum, tabii ne yönden baktığına bağlı," dedim boğazımı temizleyip, boğaz ağrım yüzünden sesim zayıf ve çatallıydı. "Son zamanlarda güzel diziler çıkmış, ne zamandır izlemiyordum."

"Dersin yok muydu bugün?"

"Kendime biraz izin vereyim dedim, dersi astım."

"Sen derslerini asmazsın ki." Konuşmamız sırasında aramızda kısa bir sessizlik oldu, boğazımı gıdıklayan öksürük hissiyle boğuşuyordum bu sırada. En sonunda kendimi tutamayıp göğsüm yırtılırcasına öksürmeye başladım, yeniden telefona döndüğümde hattın ucundan iç çekişini duydum, göz devirdiğine yüzde yüz emindim. "İlaç almadın değil mi?"

"Hayır, aldım."

"Yemek?" Cevap vermediğimde "Off, sen cidden..." diye söylenince canımı sıkacağını anlayıp telefonu yüzüne kapattım ve film kaldığım yerden izlemeye devam ettim. Günün sonunda Chanyeol beni bir kez daha şaşırtarak yurda geldi ve halimi görür görmez beni hastaneye tam anlamıyla sürükledi.

Acil yoğundu, hâlâ ateşim olduğu için iğne verdiler fakat üç gündür yemek yiyemeyip ilaçları kustuğumu itiraf edince beni geri göndermekten vazgeçtiler ve serum taktılar. Hemşire gittiğinde Chanyeol yatağın çevresindeki perdeyi kapatıp yanıma oturdu. "Şu an benden daha keş görünüyorsun," dedi ama dalga mı geçiyor anlayamadım çünkü yüzü ifadeden yoksundu.

"Bu senin kara mizah anlayışın mı?" Sorumu yanıtlamadı ama haklıydı, acile kollarından tutunarak gelmiş ve bayılacak gibiyken zorla bir sedyeye oturtulmuştum. Oysa yurt odamdaki yatağımda bütün gün uzanırken bu kadar kötü halde olduğumun farkına varmamıştım.

"Kimseye bakıcılık yapmak istemiyorum, o yüzden bundan sonra kendinle ilgilen mümkünse." Kendi kendine söylenirken yüzüme bakmadı ve ben de cevap verecek güç bulamadım.

EtkiWhere stories live. Discover now