1- BAŞLANGIÇ

475 29 17
                                    

Sözlerinin burasında hıçkırmaya başladı. Başını kaldırıp papazın yüzüne bakarak:

"Sefil herif!"diye bağırdı. "Kimsin sen? Sana ne yaptım ki benden bu kadar nefret ediyorsun? Bana olan hıncının sebebi ne?"

Papaz:
"Seni seviyorum!"diye bağırdı. Zavallı kız baştan ayağı titredi.

"Bu ne biçim sevgi?"dedi. Papaz devam etti.

"Lanetlenmiş bir adamın sevgisi bu."

Bazen, bazı sözcükler bazı sözcüklerden daha ağır olur. Ve tabi bazı cümleler de bazı cümlelerden. Bazı satırlara ellerinizi uzatıp tutunabilir ve tırmanabilirsiniz.

Lakin bazı satırlar parçalanır ve harfler üzerinize devrilir. Çıkmaya çalıştığınız dipte üzerinize dökülen parçalanmış anlamlar arasında etrafa saçılan kanınızla solurken alabildiğiniz tek koku zehirli bir mürekkep kokusudur.

Çünkü bu cümleler nuhuset doludur. Onların taşıdığı acının uçlarından zehir damlar. O zehir, sizi boğar.

Bu zamana kadar sözcüklerin kademsiz zehirinde boğulduğum cümle çok olmuştu , lakin biliyordum ki beni ne geçmişte ne de gelecekte, bir adamın zehirle kağıda işlediği bu cümleden daha fazla boğabilecek bir cümle bulunmuyordu. Ve bulunmayacaktı.

Lanetli bir adamın sevgisi bu.

"Alaz, kafayı mı yedin kızım sen? İki kızı hastanelik ettikten sonra oturmuş kitap mı okuyorsun?"

Taş kalpli bir insanın irin dolu nefretini, sevmeyi beceremeyen bir insanın, bilhassa bir adamın hastalıklı ve lanetli sevgisine yeğlerdim. Zira hayatım boyunca öyle bir adamla yaşamıştım.

Sevmeyi beceremeyen, lakin dünya üzerinde en çok beni seven bir adamla.

"Huhuu. Kime diyorum ben? Müdür seni odasına çağırıyor. Hayır yani, madem bir değil iki kişi dövüyorsun bana neden söylemiyorsun? İnsan beni de çağırır."

Gözlerim yavaşça altı çizili satırlardan kalkıp senelerdir yanımda olan ve senelerdir bana nasıl tahammül ettiğini bulamadığım Gülfem'e döndü.

"Bakma öyle baygın baygın bana, çok feci kızgınım. Ne halt yemeye bensiz kavga ediyorsun? Hayır yani, ben insan değil miyim? Bir de gitmiş iki kişiyi dövmüşsün. Senin bu yaptığına kalleşlik denir."

Düzeltiyordum. Gözlerim senelerdir yanımda olan ve senelerdir ona ve yanında ayrı bir cumhuriyet olarak taşıdığı çenesine nasıl tahammül ettiğimi bulamadığım Gülfem'e döndü.

"Ne çok konuştun be kızım."derken yüzüm buruşmuştu. Sıramdan doğrulup sıranın üzerindeki kitapları üstün körü çantama doldurup askıdan montumu aldım.

Müdür bağırıp çağıracak, ki benden bıktığı için uzun da sürmeyecekti bu, sonra beni eve gönderecekti. O yüzden önceden eşyalarımı toparlayıp adımlarımı müdürün yolunu her gün aşındırdığım odasına çevirdim.

Ve sadece on beş dakika sonra dışarıdaydım. Beni sırtını duvara vererek bekleyen Gülfem ben çıkınca doğruldu ve tek omuzuna astığı çantasıyla yanıma yürüdü.

ŞEHBALWhere stories live. Discover now