tjuetre

1.2K 85 2
                                    



Birbirine girmiş olan kağıt parçalarını geriye doğru iterek küçük, siyah lastiğe uzandım ve bileğime geçirerek derin bir nefes aldım.

Havalar gittikçe ısınmaya başlamıştı ve artık oldukça uzun duran siyahımsı saçlarım ensemi törpüleyen acı verici yaratıklara dönüşmüştü.

Dolabımı kapatarak çantamın kayışlarını bir kez daha omuzlarıma sabitledim. İçinde okula dair pek fazla kitap yoktu geneli romanlar ya da yediğim çikolata kaplarından oluşuyordu.

Saçlarımı geriye doğru itekledim ve kirpiklerimin elmacık kemiklerimde birkaç saniye de olsa dinlenmesine izin verdim. Başımda büyük bir ağrı vardı ve bacaklarım beni taşıyamacak kadar halsizdi.

Son günlerde birkaç saatlik uyku bile benim için büyük bir armağandı ama artık alarmım çalmadan saatler öncesinden kalkıyor ardından duvara bomboş bakmakla yetiniyordum.

Ciğerlerime topladığım oksijen ağzımda dolanan endişenin tadını bir nebzede olsa unutmama neden olurken hemen yanımda dikilen Kendra ve omun dakikalar boyu süren yoğun bakışları olduğum yerde gergince kıpırdanmama neden oldu.

Başını hafifçe yana eğmiş, sağ omzuna düşen dalgalı, siyah saçları bronz tenini büyülü bir şekilde göz önüne sermişti. Dolgun dudaklarını aralayarak gecenin karanlığında bile parlayabilen incimsi dişlerini büyük bir zevkle sergiledi.

"Mya değil mi?" dedi görünüşüne rağmen oldukça ince çıkan bir sesle.

Sırtımı boyası dökülmüş olan dolabın sert yüzeyine yasladım ve boğazımı temizleyerek hafifçe başımı salladım.

Sed'in kardeşi gerçekten benimle mi konuşuyordu?

"Cumartesi akşamı boş musun Mya?" diye mırıldandı parıldayan gözlerle beni süzerken bir taraftan da kolunun altında duran kitapları tekrar yerine sabitlemekle uğraşıyordu.

Eğer Sed kız olsaydı kesinlikle Kendra gibi olurdu diye düşünmeden edemedim.

Biran için cevap verecektim ama dudaklarımı kilitleyen düşüncelerle beraber yüzüne boş boş bakmakla yetindim. O gün Chris'in evine gidecek ve her şeyi dökülecektim dolayısıyla cumartesi benim için eğlenceden çok tam bir kabus günü olacaktı.

Mısır gevreğim üzerine yemin edebilirdim ki o evden sağ çıkabileceğime bile emin değildim.

Endişeyle yanağımın içini kemirdim. "Um.. henüz bir planım yok"

Kendra zümrüt yeşili irislerinin yüzümde bıraktığı büyülü hava eşliğinde bana doğru yaklaştı ve kollarını açarak "bu harika!" diye mırıldandı.

Verdiği tepkiyle beraber vücudumda gergin bir akım dolanırken hızla başımı salladım ve hafifçe geriye çekilerek endişeyle yüzümü buruşturdum. Şuan için istediğim en son şey yanlış anlaşılmaktı.

"Hayır.. yani planım yok ama büyük ihtimalle ders çalışacağım" dedim neşesini huzursuz bir şekilde yarıda keserken. "Üzgünüm.."

"Sed partiye gelmeni gerçekten çok isterdi ama.." dedi dudaklarını aşağıya bükerek. Yüzüne çocuksu bir hava yerleşmişti ama hala o kadar güzeldi ki dünyanın ne kadar adaletsiz olduğunu bir kere daha sorguladım.

"Parti mi?" Kaşlarım şaşkınla çatıldı.

Eğer Sed bir parti veriyorsa buna kesinlikle Chris'te katılırdı dolayısıyla buda benimle görüşmek yerine partiye gideceği anlamına geliyordu.

"Evet" diye mırıldandı Kendra uzun kirpiklerini birkaç kez kırpıştırırken. "Chris'in evinde olacak, üçüncü sınıflardan olan hani? Penetrator Chris?"

Suratımda beliren boş ifade onu tanımadığımı düşündürtmüş olacak ki kaşları şaşkınlıkla havaya kalkarken bir taraftan da koridorun sonunda duran Chris ve arkadaşlarını göstermeye çalışıyordu.

Neden bana partiden söz etmemişti ki?

"Biliyorum" dedim başımı sallayarak "bunu bir düşüneceğim."

Ardından hızla topuklarım üzerinde döndüm ve kimya sınıfına doğru ilerlerken bir taraftanda Grant'ten cevap gelip gelmediğine dair telefonumu kontrol ettim.

Parmaklarım birkaç kez Chris'in isminde oyalandı ama onu geçerek Grant'le olan son konuşmamızı okudum. Ondan hoşlandığımı söylediğim geceye dairdi hepsi ama gerisi yoktu.

Birkaç gündür okula gelmiyordu ve en sonunda dayanmayarak koç Rayfield'e giderek bir sorun olup olmadığına dair sormak zorunda kalmıştım.

Sigara fabrikasında saatler geçirmiş gibi olan kokusundan dolayı pek konuşmayı tercih etmediğim biriydi ama beni şaşırtarak yeni aldığı ceketiyle beraber naneli şeker kazanından daha yeni çıkmış gibiydi.

Tek hatırladığım; sigara tiryakilerine has tonuyla beraber iğrenç bir yayvanlıkla gülmesi ve ardından suratıma boş boş bakarak Grant'in birkaç gün önce hokey takımından ayrıldığını ve babasıyla olan sorunları yüzünden okuldan izin aldığını söylemesiydi.

Bunu öğreneli daha birkaç saat olmuştu ama şimdiden telefonunu transa geçirecek kadar çok mesaj attığıma da emindim. Tabii karşılığında ne cevap alıyordum ne de aramalarıma geri dönmesini sağlayabiliyordum.

Bu tam bir işkenceydi ve onu düşünmeden bir türlü edemiyordum.

Neden bana haber vermemişti? Ya da neden söylememişti?

Puslanan gözlerimi birkaç kez kırpıştırdım ve ayaklarımı sürüyerek kimya sınıfına girdim. Okul çıkışında kesinlikle Grant'i görmeye gidecektim.

Ve Chris'e şu aptal parti işini soracaktım.

Drama // Chris SchistadWhere stories live. Discover now