10.Bölüm

1.2K 82 88
                                    

Öncelike sizden gerçekten çok özür diliyorum. :(

Biliyorum, bölüm biraz geç geldi. Fakat sınavlar üst üste geldiği için; yeni bölümü yazmam gerçekten çok zor oldu. Ders çalışmaktan fırsat buldukça yazıyordum. Malum notları yüksek tutmam gerekiyor. 

Ayrıca okuyucu sayım 5,600'i geçti. Oy sayısı da 1,000'i geçti. ^.^ Bu yüzden hikayemi okuyan herkese çok ama çok teşekkür ederim. Yazdığınız yorumlar beni gerçekten çok mutlu ediyor. Umarım bu bölümü de beğenirsiniz. Sizi çok seviyorum.... :) ♥ 

Bölüm şarkısı: Passenger- Let Her Go

Multimedya: Berk... :)

İyi okumalar...

10.Bölüm

"Merhaba?"

Bu bir erkek sesiydi. Ses, tanıdığım birçok kişinin aksine yumuşak tonlu olmasına karşın; tehlike ve sertliğinde baş gösterebilecek bir sesti. Bedenimdeki korku ve merak hız ile baş gösterirken sesin sahibini görmek için başımı çevirdim. Başımı çevirdiğimde, bakışlarım ile aynı yönde olan ağaca yaslanmış birini gördüm. Sesin sahibi o olmalıydı çünkü etrafta bizden başka kimse yoktu.

Sesin sahibi sandığım kişi sarışın, ela gözlü ve ... oldukça yakışıklıydı. Koyu renk kot gömleği ile kombinlediği kahverengi kot pantolonu, siyah kemik gözlükleri ve mavi basketbol ayakkabıları ona ayrı bir hava atıyordu.

Yüzünde oluşan hafif bir tebessüm ile yaslandığı ağaçtan kendini düzelterek yanıma geliyordu. Bana doğru daha da yaklaşınca onu yavaş yavaş tanımaya başlıyordum. Bayıldığım gün müdür odasından döndükten sonra sınıfta bana göz kırpan çocuktu. Bu Berk'ti.

Yanıma daha da yaklaşıyordu.

Erkekler ile konuşmak nedir bilmediğim için susmak daha çok cazip bir fikir geliyordu. Yanıma geldiğinde yüzünde ki gülümseme daha da çok yayılmıştı. "Merhaba Deniz?" İkinci defa soru üzerinden söylenen cümleler karşısında bende ona karşılık verdim. 

"Merhaba."  Korku bedenimi terk ederken gerginlik vücuduma daha da hızlı bir şekilde yayılıyordu. "Nasılsın?" dedikten sonra ellerini pantolonunun cebine koyup, meraklı bakışlarını üzerime topladı.

Gözlerimi kaçırıp "İyiyim. Ya sen?" dedim. Göz ucu ile baktığım zaman yüzünde samimi bir gülümsemenin olduğunu gördüm. Farkında olmadan çimenlerin üzerinde nereye gittiğimizi bilmeden yürüyorduk.

"Ben iyiyim ama... senin pek iyi göründüğün söylenemez. Birkaç dakika önce elinde tonlarca peçete ile koşarak lavaboya girdin?"

"Ah... şey, evet. Kardeşim ve arkadaşı yüzüme sertçe topu vurdular da. Sanırım burnu kırıldı!" dedikten sonra deli gibi ağıran burnumu elledim. Berk kahkaha atmaya başladı. Az daha burnum kırılıyordu. Bunun neresi komikti? Ben de kendimi tutamadan sırıtmaya başladım.

Küçük çaplı da olsa kahkahasının ardından bana bakıp devam etti. "Üzüldüm."

"Yalnız aklıma bir şey takıldı. Sen beni mi gözetliyordun?"

"Hayır. Sadece seni gördüm ve... bir şey hakkında konuşmak istedim."

"Tamam." Söyleyecek bir şeyim yoktu. Bu yüzden, küçük bir kelimede olsa her şeyin üstesinden gelebilecek bir kelime seçerek, önüne sundum.

"Her zaman böyle misin? Yani... her zaman başına bir şey mi gelir? Çünkü geçen defa da okulda bayılmıştın."

Nereden hatırlıyordu? Yönelttiği sorunun ardından; bakışları cevap vermemi ısrar edercesine bakıyordu.

Karanlık BelaWhere stories live. Discover now