Aylarca, günlerce kimsesiz bir şekilde koskocaman bir okyanusta debelenip durdum. Pusulam olmaya söz vermiş insanlar etrafımdan teker teker ayrıldı, gitmeyeceklerini söylediler halbuki...
Bu yüzden insanlara güvenemez oldum. Her yeni gelen kişi şüphe uyandırıyordu. Pusulasız ilerlemeye devam ettim, elbette karşıma bir pusula çıkardı. Göz açıp kapayana kadar zaman geçmişti eski pusulamı özlüyordum arada bir. Unutma problemim olduğundan dolayı yine onu zihnimde bedene bürüyüp duruyordum. Bu durumdan o kadar rahatsız olmuştum ki onun gitmesinin suçunu kendime yüklemeye başlamıştım, hayattan zevk alamaz duruma gelmiştim. Halbuki o benim pusulamdı, sığınağım değil...
Sonra bir gün insanların tek tutunağının umut olduğu bir yere gittim. Aynı gün içinde insanlığın sonunun kanıtı olan bir yere gittim. Evet, hastane ve mezarlık. Hastane bana şükretmeyi öğretti. Mezarlık ise hayatımın kıymetini bilmeyi. Bir gemimin olduğuna şükrettim. Pusulam olmasın, gemim yeter ilerlemeye. O koskoca okyanusta tek gemi ben değildim ya ! Benim gibi pusulasız olanlar yok mu ? Tek fırtınadan geçemedik diye yolu göstermeyen pusuladan ne hayır gelir ki ? Gemim yok olana kadar beni doğru yola ileten bir pusulaya ihtiyacım vardı benim...
Sonra içimden şöyle geçirdim,
Her şey zamanı geldiğinde...
Zamansız pusula da gemiyi batırır değil mi azizim ?
12.16.2009
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kısa Denemeler +Albüm
Short StoryZaman beklemiyor ne yaparsam yapayım. O gemi bir gün gelecek diye diye getirttiler o gemiyi limanıma... Kendimi ikna etmeye çalışıyorum. İlahi bir cevap olarak yaşıyorum. Alıyorum cevapları kabullenmek istemiyorum. Sezen'i açıp ihanetten geri kalan...