Başını ellerinin arasına aldı ve arkasını döndü Kai. Görmüyordu belki ama hırıltılı gibi çıkan inlemeleri duyuyordu. Şuan belki de içinde ne var yok döküyordu. Önceden yaşadıkları, şimdi ki yaşadıkları ve üstüne nedensizce sorumlu hissettiği bu çocuk.. ne yapabilirdi ki? Ne yapmalıydı? Kendini zaten birine adayacaktı. Bu neden o olmasındı? Konuşamaması sorundu belki, evet. Ama konuşamamak kusur değildi ki. Hele ki kendi kendine olmamış bir şey iken..
Her zaman mükemmel bir eşin hayalini kurmuştu. Sürekli ileri de olacak eşi hakkında yazılar yazmış, yüzünü düşünmeye çalışmıştı. Ellerini, tenini, gözlerini.. sesini.. İnsanın hiç düşünmediği şeylerin, bir anda oluşu onu tedirgin etmişti. Nasıl olurdu da şuan olmuş olan tek şeyin bile önceden hayalini kurmamıştı? Kaderin oyunu muydu bu yaşadıkları? Yoksa gerçeklere attığı adımlardan biri miydi?
Sadece yazarken göz yaşı döküyordu Kai. Ne olmuştu da sırf bu çocuğu acı içinde gördüğü için göz yaşlarını tutamamıştı? Nasıl olmuştu da gerçek Jongin'i ortaya çıkarmıştı? Hala anlam veremiyordu. Bir kez daha içini çekerek, göz yaşlarını hızlıca sildi. Arkasına dönecek cesareti anca bulmuştu kendinde. Yavaşça başını çevirdi. Şuan ağlamaktan şişmiş gözler aynı zamanda arada içten içe hıçkıran çocuğu görüyordu. Nasıl bu kadar masumdu? Bazen yaşının insanı gibi dururken, bazen nasıl oluyor da küçük bir çocuk olabiliyordu? Yanına gidip saçlarını okşamak istedi. Başına öpücük kondurmak, 'iyi olacaksın' demek istedi. Ama tek yaptığı pozisyonunu bozmadan ona bakmak olmuştu. Birine bu kadar çabuk şeyler hissetmesi, kendini aptal gibi hissettirmişti. Sehun'la neredeyse yıllardır birliktelerdi. Sehun'un ona olan ilgisini biliyordu. Bilmesine rağmen göz ardı edebilmişti onu. Ama neden şimdi böyle olmuştu?
Kendi bile fark etmeden kendini KyungSoo'nun yanında bulmuştu. Hala gözleri kapalı olan çocuğa bakıyor, 'belki de düşlediğim yüz, ten, eller bunlardır,'diyordu. Ya da kendini mi inandırmak istiyordu? Çaresiz birine bunları yapmalı mıydı? En azından deneyecekti. Ona sahip çıkacak, koruyacaktı. Sorumluluk hissediyordu en başta, kendinin bile anlamlandıramadığı..
Şimdi sessiz olup, yapması gerekenleri düşünmeliydi.
İki saat geçmesine rağmen ne KyungSoo uyanmış, ne de biri içeriye gelmişti. İki saat boyunca küçüğün yüzünü incelemiş, hayretle pürüzsüz tende ki yaralara bakmıştı. Bunun yeniden olmaması için uğraş verecek miydi? İçinde savaş veriyordu adeta. Bir yanı bunu yapmalısın diyor, onu kendine çekiyordu. O sırada diğer yanı devreye girip, o senin için bir şey ifade etmiyor bırak gitsin, diyordu.
Her şeyin farkında o zaman varmıştı. Aynı düşünceler, aynı duygular.. farklı beden. Ayrı ayrı bedenlerde tek atan bir kalp. Bunu nasılsa bir şekilde hissetmişti. Elinde ki hissettiği sıcaklıkla başını eğdi. KyungSoo elini eline koyduğu an bunların hepsi başının etrafında dönmeye başlamıştı. Nasıl ayrı ayrı bedende olup, kalplerinin bir olduğunu anlamıştı.
O sıcaklığın her hücresini öldürebilecek güçte olduğunu anlamıştı.
O sıcaklığın her şeyin başlangıcı olduğunu anlamıştı.
O sıcaklığın sadece gerçekleri su yüzüne çıkarmasını görmüştü,
Anlamıştı.
Aradan iki hafta geçmişti ne eksik ne de fazla.. KyungSoo'yu o minik evden çıkmaya ikna etmiş, bir sürü söz vermişti. KyungSoo fazlasıyla direnmesine rağmen kabul etmişti. Artık o da her şeyi akşına bırakmış, Kai'ye ayak uyduruyordu. Kai ona her konuda yardımcı oluyor, her şeyini karşılıyordu. Sonucunda minik de olsa yüzünde bir gülümseme görebilmek için elinden geleni yapıyordu.