Bad Bed Friends 39: "Everyone Deserves A Second Chance."

475 16 0
                                    

K A T Y

"Yani, bir kavgaya karıştın," diye söze başladı, Laura. "Ve bursunu elinden aldılar."

Elimle saçlarımı karıştırdım, "Hepsi benim suçum," demeden hemen önce. "Üzgünüm. Sadece, aptallık ettim. Biliyorum. Harry'nin hiçbir suçu yoktu, L, yemin ederim."

"Hayır," dedi Harry, yaslandığı duvardan çekilip, ellerini cebine atarken. "Kıskandırma fikri benden çıkmıştı. Kıçıma tekmeyi yemeyi hak etmiştim. Ama, o çocuğun yüzünde bıraktığım morluklardan ötürü de pişman değilim." Omuz silkti. "Yani, hangi cezayı vermek istiyorsan, sorun değil, anne. Hak ettiğimi biliyorum. İstersen bir ay boyunca parti vermem."

Laura elleriyle dizine vurdu ve ayağa kalktı. "Şey," dedi, kıvırcık saçlarını geriye doğru savurduktan sonra. "Sana ceza vermeyi planlamıyorum. Bursunun iptal olmuş olması berbat. Biraz dara gireceğiz. Ama, üstünden kalkamayacağım türde bir para miktarı değil, şükürler olsun ki sadece eyalet okulu." Bu Harry ve beni güldürdü. "Ama, bir ayı partisiz geçirmek kulağa fena gelmiyor doğrusu."

Harry kaşlarını çattı. "Üzgünüm. Ne dediğini duyamadım. Sana ceza vermeyi planlamıyorum kısmından sonra koptum galiba."

Laura, "Ah!" dedikten sonra, kıkırdayarak Harry'nin omuzuna vurdu. "Her türlü cezayı hak ediyorum, anneciğim!" diyerek, Harry'yi taklit etti.

Harry sırıttı. Buna söyleyecek bir şeyi yokmuş gibi, omuz silkti ve bana döndü. İlerleyip, yanıma otururken ona ve bu komik hallerine gülmemek elimde değildi.

"Hey," dedi. Kaşlarıma kaldırarak ona döndüm. "Biliyorum... Tüm bu ceza olayı ve kavga meselesi fazlasıyla berbattı. Ama, ah, Tristan'la ilgili düşünüyordum da," derken, salonda göz gezdirip, Laura'nın burada olmadığından emin oldum. "Bence hâlâ senden aynı şekilde hoşlanıyor."

Gözlerimi vahşice açtım. "Ne? Gerçekten böyle mi düşünüyorsun?"

"Şey, evet." Harry gözlerini tavana dikti. "Sana karşı çok korumacı davrandığımı biliyorum, ama bir erkek bir kızı kıskandığı için kavga çıkarıyorsa, kızın belirli bir öneme sahip olması gerekir. Ve her ne kadar Tristan'dan haz etmesem de, siz ikiniz tekrar - "

"Hayır," dedim. Gözlerimi kırpıştırdım ve ardından başımı salladım. "Bak, hiç sanmıyorum, tamam mı? Bugün yaptığı şey, hiç hoş değildi. Berbat bir şeydi. Bana ettiği onca hakaret ise sadece tuzu ve biberi oldu. Bence... Bence 'biz' diye bir şey artık olamaz, Harry. Birbirimizin canını yakmaktan fazlasını beceremiyoruz."

Harry kollarını iki yana açıp, koltuğa dayadı. "Onun bir pislik olduğunu düşündüğünü biliyorum. Ben de aksini iddia etmiyorum zaten. Ama, senin ona çektirdiğin acıları da unutmamalısın."

"Ah, ne yani, şimdi de hangimiz daha çok acı çektirdik listesi mi tutacağız?" Dalga geçercesine güldüm. "Üzgünüm, yapmamam gereken şeyler oldu. Ama, ben onun çevresindeki kimseye zarar vermedim."

Harry bana bilmişçe baktı. "Doğru. Sen hasarı doğrudan ona vermeyi tercih ettin."

Ve beni ağzım açık orada öylece bırakarak, salonu terk etti.

~•~

Misafir odasının kapısını birkaç kez çaldım, ve girmek için alacağım onayı bekledim. İçeriden gelen, "Girin!" sesiyle, kapıyı açtım ve Ashton'ı yatağının üzerindeki bavulla bakışırken buldum.

"Biraz erken olmadı mı?" diye sorarken, kollarımı arkadan beline dolamıştım. O geleli sadece birkaç gün olmuştu ve hemen gidiyor olması beni üzüyordu. Koskoca Los Angeles'ta pek fazla arkadaşım yoktu, Ashton gibisi hiç yoktu. Onun bana verdiği güven hissini kimsede bulamıyordum.

Ashton'ın sırıttığını sesinden anlayabiliyordum. "Şey, aslına bakarsan... Esther ve Michael'ın serbest kalmasına günler kaldı. Amy, yanında her ne kadar Luke olsa da, zorlu bir ilk-kez-hamilelik dönemi geçiriyor. Ayrıca, Marley ile bir şeyin içinde sayılırız...yani..."

"Aman Tanrım!" diye çığlık attım. "Tüm bu dedikodulara sahiptin ve bana günlerdir hiçbir şey anlatmadın! Sana inanamıyorum, Ashton!"

Ashton kıkırdadı ve kendini bavulun yanına bıraktı. Kafasını yastığa koyarken hâlâ gülüyordu. "Aslında, tüm bu 'Tristan Harry'ye karşı' olayı o kadar karışıktı ki, seninle yalnız konuşabilmek için bir dakika bile yakalayamadım. Üzgünüm."

Dediklerine hak vermiştim. Yanına oturdum ve başımı valize yasladım. "Ee," dedim. "Amy nasıl?"

Ashton gözlerini tavana dikti. "İyi, ama seni özlüyor. Karnı büyümeye başladı. Luke ile yeni bir eve çıkmayı düşünüyorlar. Biliyorsun, doğum gününe az kaldı."

"Bu, harika." Bunu içimden gelerek söylemiştim ama tüm bu zaman boyunca yanında olamamak beni gerçekten üzüyordu. "Peki ya Esther? Ne zaman çıkıyor?"

"Haftaya," dedi Ashton. "Aslında, gelip onun yanında kalacağını hayal ediyordu. Bundan emin gibi. Ona Los Angeles'ta kalacağını söylemek zor olacak."

"Şey, belki de kalmam." Kaşlarını kaldırdı. "Evet, bilirsin, burada işim kalmadı. Okula alınmıyorum ve ah... Harry ve Laura yeterince meşgûller."

Ashton dudaklarını büzdü. "Bana senden ayrılmaya hazırmışlar gibi gelmedi."

"Eh," dedim, dudağımı 'aynen' anlamında gererek. "Ama, bu önünde sonunda olmalı, değil mi? Esther'i yalnız bırakamam."

"Esther'in bir Michael'ı olduğunu biliyorsun, Kate." Ashton oturur pozisyona geldi ve sırtını yatağın başlığına yasladı. "Bana, kendini yalnız hisseden senmişsin gibi geldi."

Birkaç saniye tepkisiz kaldım. Sadece, suratına bakıyordum. Ardından, yutkundum ve, "Senden nefret ediyorum," dedim sırıtarak. "Yüzüme bakıp, aklımdan geçenleri okumandan nefret ediyorum."

Ashton üzgünce gülümsedi. "Biliyorsun, kasabaya ne zaman dönmek istersen gelip seni buradan almaya hazırım. Esther çıktığında yanında olmazsan, onunla ilgileneceğim. Ardında senin için endişelenecek insanlar olacak ama onlarla olacağım. Eğer istediğin gerçekten burada kalmaksa."

Sulanan gözlerimi kırpıştırdım ve yatakta kıvrılıp, Ashton'ın kolunun altına girdim. Ellerimi ona dolarken, "Teşekkür ederim," dedim. "Seni seviyorum."

"Biliyorum," dedi. Gülümsediğini hissedebiliyordum. "Ben de seni seviyorum. Ama, nasıl oldu da Marley ile ilgili bir şey sormadığını anlayamıyorum."

Kıkırdadım ve başımı kaldırıp ona baktım. "Görünüşe göre ondan bahsetmeye pek isteklisin?" Kaşlarımı kaldırdım.

"Şey," dedi elini omuzuma koymadan önce. "Sen gittin. Ardından, Tristan ortadan kayboldu. Ve ben de düşündüm ki, belki de Marley ile konuşmanın en uygun zamanı budur. Demek istediğim, o parti gecesi Tristan'ın yaptığı imadan sonra Marley bana bir arkadaşmış gibi yakınlaştı. İtiraf etmeliyim, bu fırsatı kaçıramazdım."

"Yani, çıkıyor musunuz?"

"Şey... Biraz."

Gülümsedim. Bu, gerçek bir gülümsemeydi. "Senin adına daha fazla mutlu olamazdım, Ash."

Ashton gözlerimin içine baktı. Aramızdaki çekimi tekrar hissedebiliyordum. Bunu ilk ve son kez arabasında hissetmiştim. Ama şimdi yine buradaydı. "Herkes ikinci bir şansı hak eder, Katy," dedi. "Tristan bile."

Bad Bed Friends // EvansHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin