26. BÖLÜM ♥ BEKLENMEDİK

30.1K 1.3K 113
                                    

Saat 10.30’u geçtikten kısa bir süre sonra film sona erip, karanlığa bürünmüş olan sinema salonu yavaş yavaş aydınlanmaya başlamıştı. İnsanlar oturdukları koltuklarından kalkıp, tek tek sinema salonunu terk ederlerken bizde kalabalığın arasına karışarak salondan çıktık.

Dışarı adımımızı attığımız anda soğuk havayla karşılaşmıştım. Üzerimdeki ceketime iyice sarınırken, bacaklarımı ısıtmak için hiçbir şey yapamıyordum. Beste cep telefonuna bakarken “ Benim biran önce gitmem gerek.” dedi.

“ Tamam. Beraber…” gideriz diyemeden Enis “ Ben seni bırakırım.” dedi. Beste başını telefonundan kaldırıp, ona baktığında bende Aras’a baktım. Elleri siyah kot pantolonunun cebinde durduğu yerde ileri geri sallanıyordu. Ona baktığımı fark ettiğinde “ Beste’yi Enis bırakır merak etme. Bende geç olmadan seni bırakayım. Annenin kesin talimatı var.” dedi. “ Talimat?” deyip kaşımı kaldırdığımda ellerini cebinden çıkartıp “ Seni 11.30’u geçmeden eve geri getirmezsem bir daha görmeme izin vermeyecekmiş. Ve inan bana bunu istemem.” dediğinde yüzüme yayılan gülümsemeye engel olamazken içimden Beni yeniden görmek istiyor!” diye bağıra bağıra sevinç çığlıkları atıyordum.

İçimde çığlık çığlığa koşuşturan Azra’yı bir kenara bırakarak Beste’ye döndüm. Önce bana, sonra Aras’a, ardından yeniden bana baktıktan sonra “ Ben Enisle dönerim. Siz gidin.” dedi. “ Emin misin?” diye sorduktan hemen sonra “ Aras seni de bırakabilir.” diye ekledim. Beste başını iki yana sallarken “ Hayır. Hayır. Gerek yok. Zaten buraya çok uzak değil evim biliyorsun. Yürüyerek giderim.” dedi. Enis boğazını temizleyip “ Gideriz.” diye Beste’nin son kelimesini düzelttiğinde Beste “ Gideriz.” dedi.

“ Pekâlâ, tamam. Yarın konuşuruz tamam mı?” derken Beste’yi öptüm. Başını sallarken “ Tamam, canım. Görüşürüz.” dedi ve beni Arasla yalnız başıma bırakarak Enisle birlikte ilerlemeye başladı.

Aras “ Bizde gitsek iyi olur.” derken cebinden çıkarttığı sigara paketinden bir tane sigara yakmıştı. Dumanı dudaklarının arasından dışarı bırakırken açtığı arabanın kapısından girdim. Koltuğa yerleştikten sonra emniyet kemerini bağladım.

Aras arabasını sessizce sürerken, aynı zamanda da sigarasını içmeye devam ediyordu. En azından araba kullanırken içmezse olmaz mıydı? Kendini zehirliyor olduğu yetmezmiş gibi bir de dikkatsizlik yüzünden kaza yapma ihtimali bile vardı. Hem ayrıca gereğinden fazla hızlı gidiyordu.

Yan gözle bana baktığında “ Üşüdün mü?” diye sordu.

Göğsümün altında kavuşturduğum kollarımı çözüp “ Biraz.” diye yanıtladım.

Sol elindeki sigarayı dudaklarının arasına aldı ve gözlerini yoldan ayırmadan bir eliyle direksiyonu tutarken diğer eliyle de arka koltuğa uzandı. Elindeki siyah ceketini bacaklarımın üzerine örttükten sonra “ Ceketimi veriyorum vermesine ama umarım bunu da diğeri gibi sahiplenmezsin.” dedi.

Gözlerim fal taşı gibi açılırken, damarlarımdaki bütün kanlar yanaklarıma hücum etmişlerdi. Sertçe yutkunduktan sonra gözlerimi defalarca kırpıştırarak ona baktım.

“ Ce-ceketin bende falan değil!” diye kekeleyerek konuştum.

Aras arabasını ne zaman geldiğimizi fark etmediğim apartmanın önünde durdurduktan sonra bana doğru döndü ve “ Şu ana kadar gördüğüm en kötü yalancısın.” diyerek zaten kızardığım yetmiyormuş gibi daha da fazla kırmızı bir renk almama neden oldu.

Bakışları kızarmış yanaklarımdan dudaklarıma doğru kaydığında kafamı eğdim. Bacaklarımın üzerinde duran siyah, deri ceketinin kollarıyla oynamaya başladığımda oturduğu yerden bana doğru biraz kaydı. Aramızdaki mesafeyi azalttığında “ Bugünü saymıyorum. Bana başka bir gün için, yalnızca ikimizin olacağı bir gün için söz verir misin?” diye sordu.

Sev BeniTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon