26.09.2017

1.9K 174 58
                                    

sanırsam tanrı ile konuşuyordu. sokak lambalarının sarı ışıkları ve sağında kalan lokantadan gelen mavi ışıkların altında, titreyen bir vücut.

kesinlikle yakışmadığı bir lüksün ve sınıfın ortasında, basit bir insan olduğunu gösteren sıradan ikinci el kıyafetleri ve de ucuz uyuşturusunun etkisiyle,

lokantadaki kimsenin, hele hele bayanların, ellerindeki mücevherleri övmelerinden ucuz ve önemsiz bir kimseyi gördüğünü sanmıyorum.

bütün ruhsuz olay örgüsünün orada, filmin en heyecan dolu sahnesini yaşayan bu genç onlara ilgi çekici gelmiyordu. ne olabilirdi? ölse bile suç, onu görmek istemeyen kesime değil, fıtratının ezelden olan kötülüğüne ve bahtsızlığına atılacaktı.

tanrı'nın ona neler fısıldadığını bilmiyorum. ancak aramızda tek onun kulaklarının duyabilir ama algılayamaz olduğunu biliyorum. tanrı böyledir, kardeşlerin en küçüğü gibi; kurnaz ve oyunbozan.

belki de parasızlığın, ilgisiz bir ailenin ve de kahveden çıkmak bilmeyen bir babanın suçuydu. bunlar sinemaların klasikledir, kimse kendiliğinden ölmek isteyemezmiş gibi. göz dolduran sebeplere ihtiyaç pekte yok, uçabilen bir kelebek ve ölmek üzere olan dünyanın düşüncesi dahi bu genci itmiş olabilir bulunduğu konuma.

ki kesinlikle böyle şeyleri dert etmeyecek kadar herkes gibi yorumunda bulunursam bu yazıya devam edemeyeceğimi biliyorum. ondan dolayı bu küçük lüzumsuzluğu ve tiksindirici hadsizliği bir daha gün yüzüne çıkmayacak üzere okyanusuma gömmek istiyorum.

elektrik direğini sarmış kolları, tutunmasa düşecek, ciğerlerimi sızlatacak kadar yalnız ve kimsesiz. damarlarımda akan kanın hızlanıp beni ağlamanın değişine ittiğini hissedebiliyorum. neden gitmiyorum yardıma? çünkü kendi muhtaçlığımı görüyorum onda. kapitalizmin ve sınıf farklarının ve diğer fani engelleri bir kenara atıp, kendimi ondan görmeme olanak sağlıyorum.

evrenin dili, diyor sevdiğim bir kitap. adını vermeyeceğim ki pek çoğunuz aşinadır, kimsenin elinden düşmezdi çünkü. düşündüğünü göstermek isteyen herkes elinde o kitabıyla starbucks'ta oturmuştur. belki tanıdık biri geçer, ve akşam evde salata yaparken onun entellektüelliğine özenip yetersiz hisseder diye.

ondan dolayı bu kitabın adını unutun. ama evrenin dili, şuan o titreyen bedenle tanrı'nın konuştuğu ve benim parazit gibi damladığım sohbetin dili. yalnız, kimsesiz. yağmurun altında uyanamayacak kadar hissiz ve ölümin deşiğinde bir beden. tanınmadan düşüncelerin bir okul panosuna pinlenmesi gibi üzerine çökmesine izin veren o beden.

büyük ihtimalle o sahte kahkahaları atanlardan daha çok bakmıştır gökyüzüne. şimdi ise kafasını kaldıramayan isimsiz.

tanrı ona ne diyor bilmiyorum, çünkü şuan sadece onun hareketlerini izliyorum.

ama tanrı'nın ahizesinden saat sesleri geliyor. tik tak tik tak tik tak tik tak tik tak tik ve tak. milyonlarca hatta milyarlarca üzerlerinde paslanmış, tahtadan ve bazıları mücevherden yapılma saatler.

konuşmuyorum.
konuşmuyor.

sadece tik tak,
tik     tak
tik

ve

ta-


uzun zaman oldu
aslında yorumlarınızı bırakırsanız, bu beni fazlasıyla mutlu eder

ght

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Oct 26, 2017 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

soğuk bir gece, sıcak renkler; tanrı'nın saatleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin