Gidemezsin, gitmemelisin...

490 33 32
                                    

Yeni bir bölümle karşınızdayım! Bu bölümümü bi'tanem olan Havva'ya yani @Dumanistiniz'e ithaf ediyorum ^-^ Ayrıca yeni kapağımızın yaratıcısı olan @TheChocolatePrince 'e burdan sevgilerimi iletiyorum. Adamsın! :D

Tehlike. Dövmenin anlamı tam olarak buydu. ‘Ben tehlikeliyim’ imajı yaratıyordu dövmesi. Şimşek ve bundan korkup uçuşan martılar. Kendimi kötü hissedip ondan kaçmam gerekiyordu ama yapmıyordum. O benim hayatımda ilk ‘sonuna kadar’ dediğim insandı. O benim duygularımı açmaya cesaretlendiğim ilk insandı. O benim ilkimdi ve tekim olacaktı. Gözlerimi endişeyle açarak güzel hatlara sahip yüzüne baktım.

‘’Acımıyor mu?’’ Hafifçe gülümsedi.

‘’Unuttun mu, bana fiziksel acı sökmüyor.’’ Gözlerimi devirdim. Sürekli bana bir şey olmaz havasındaydı, ama olurdu. Çünkü hepimiz insandık, hepimiz acı yaşardık, doğruyu bilirdik, yanlış yapar kırılırdık. O bunu kabul etmiyordu. Kendine çelik bir zırh örmüştü, bütün kurşunlardan korur sanıyordu. Ama bu doğru değildi.

‘’Tabi ya’’ diye mırıldandım. Muhtemelen beni duymamıştı zaten bende kendi kendime konuşmuştum. Alaycı bir şekilde gülümsedi.

 ‘’Sende yaptıracak mısın?’’  Tepki vermeden öylece suratına baktım.Buraya gelmemiz için tutturan bendim ama onun kızaran tenini ve dövmenin yapımı sırasında ne kadar kendini kassa da güçlü iradesinden sızan inlemeleri duyunca vazgeçmiştim. Fakat ona bunu söylersem muhtemelen 1 hafta bununla dalga geçecekti, ayrıca kendi dövmesini göstere göstere kıskandıracaktı. Ben yavru kedi bakışımla suratına bakmaya devam ederken güldü ve heyecanlanmamı sağlayacak kadar yakınıma geldi.

''O kadar da acıtmıyor, Derin. Resmen bembeyaz oldun.'' Diyerek kahkasına devam etti. Sinir olmuştum. Bununla birlikte rezil de olmuştum. Ne yani korkamaz mıyım? Sinirimden aldığım deli cesaretimle dövmenin yapıldığı bölüme doğru söylene söylene yürümeye başladım.

***

Hatırladığım anımla beraber acıyla çırpınan kalbim deli gibi atıyordu. Çipe bastığı anda ona dehşetle baktım ve sanki yer varmış gibi geri çekilmeye çalıştım. Kaçmaya çalışır gibi. Ancak sırtım duvara çarpmıştı, yeniden.

''Onlarla birlikte geleceğini biliyordum. Sadece benim içinde yüzdüğüm acı denizini görmeni istedim. Beni hatırlamanı istedim.''  Zehirmişçesine yayılan pişmanlık duygumu bastırmaya çalışırken gözlerimi gözlerine diktim. O sırada geri geri gitmeye başladı, kaçmak gibi bir amacı  yok gibiydi. Yavaş yavaş yürüyor, intihar amacıyla köprüden atlamaya kalkışan bir adam gibi kararlı görünüyordu. Onu durdurmak istedim ama işe yaramazdı artık, zaten polislerle işbirliği yapan bendim, benim kaçmayı önermem oldukça saçma olurdu. Onun gerçekte kim olduğunu bilseydim yapmazdım.Boldrumun iki tarafında bulunan büyük kapılar kırılırmışcasına açıldı ve içeri atılan bir takım polis gördüm. Nefes almakta zorlanıyordum, yaşadığım olayın öyle şokundaydım ki. Bütün polisler Ayaz'ın -sanırım gerçek adıydı- üzerine atıldılar, oysa ki o kaçmaya bile yeltenmiyordu. Öyle rahattı ki. Gözlerini bana dikmiş öylece kelepçelenmeyi bekliyordu. Sanki görünmez bir iple ona bağlıydım, ondan gözlerimi ayıramıyordum. Polisler onu kelepçeleyip nerdeyse sürüklercesine arabaya götürene kadar ona bakarak orada durdum. Ağlamak istiyordum. İlk değer verdiğim insanı kendi ellerimle ateşe atmıştım. Üstelik bu yıllarca üstünü örttüğüm, paslı suçluluk ve pişmanlık hislerimi de geri getirmişti. 

''Asya! İyi misin?'' Sesin sahibini tanıdığımdan teredüttsüz ona doğru döndüm. 

''İyiyim abla.'' Sibel ablanın yüzünde zafer kazanmışçasına yayılan bi gülümseme oluştu. Ona karşı vermeyi çok isterdim ama tebessüm bile edememiştim. Donuk gözlerimle onun heyecanla parlayan gözlerini de donuklaştırdığımda bende bir şeyler olduğunu fark ettiğini anlamıştım.

Mutsuz son.Where stories live. Discover now