11.Alexis

1.2K 106 14
                                    

28 Nisan 2009 *lise 1*

"Teşekkür ederim." diye mırıldandı orta yaşlarının sonuna gelmiş, güzelliğiyle 'Ben Fransız'ım!' diye bağıran uzun boylu bayan. Harry elindeki benim en sevdiğim olan çikolatalı kruvasanlarla dolu paketi bayana uzatarak kocaman gülümsedi.
Bebek mavisi, bol tişörtünün üstüne geçirdiği bordo renkteki önlüğe bir bakış attığında gülümsemesi genişledi. Neşesi yerinde gözüküyordu, gamzeleri her zamankinden daha belirgindi. Ve bordo, kesinlikle onu daha iyi göstermek için yaratılmış bir renkti.

Minik fırının mutfağa açılan kapısından dışarıya Barbara'nın çıktığını gördüğümde elimdeki limonata bardağını masanın üzerine bırakarak sırtımı dikleştirdim. Elim içeceğin soğuğuyla uyuşmuştu.

"Makaronları ikinci rafın sağ bölümüne yerleştirmen yeterli olur Harold." Barbara'nın dolgun parmakları önce Harry'nin dağınık kıvırcık saçlarında ardındansa sol gamzesinde oyalandı. Arkasını dönüp beni fark ettiğinde genişleyen gülümsemesine tanık oldum.

Sanırım şanslı bir insan olsam Barbara gibi bir akrabaya sahip olurdum. Oysa o beni sadece haftada 2 kez görmesine rağmen bana onun minik kızımışım gibi davranıyordu.

"Alexis, burada olman ne kadar güzel." diye şakıdı samimiyetle. Ses tonu genelde neşeli olurdu. Yanıma gelip tıpkı Harry'e yaptığı gibi saçlarımı okşadı.

"Bugün biraz solgun görünüyorsun. Bir sorunun mu var yavrum?" Harry'nin 'solgun' kelimesiyle üzerimde toplanan endişeli bakışları kalp atışlarımı hızlandırdı.

"Her şey yolunda Barbara, sorduğun için teşekkür ederim. Sadece biraz rahatsızlandım." Birkaç gündür kalbimde hafif bir ağrı vardı ama ben bunu önemsemiyordum. Ara sıra böyle oluyordu.

"Bir süredir çarpıntısının olduğunu bize daha önceden haber vermemiş. Ancak odanın ortasına yığıldığında öğrenebildik. Tanrım." diye dişlerinin arasından konuştu Harry Barbara'nın olayı sormasına izin vermeyerek. Bana oldukça kızgındı.Neden bu kadar büyüttüklerini anlayamıyordum. Doktor ileri derece kansızlık teşhisi koymuştu, yani iki haftalık ömrüm falan kalmamıştı.

Barbara'nın dolgun yanaklarının yanında kaybolmuş olan gözleri bir anda beklenilmeyecek derecede irileşti. "Tanrı aşkına, neyin var kızım?"

"Sadece kansızlık, Harry fazla abartıyor."

"Abarttığım falan yok, kendine dikkat etmiyorsun Alexis." diye karşılık verdi Harry. Sinirlenmeye başladığını fark etsem de ben gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Harry kendime dikkat etmediğimi kafasına öyle takmış olmalı ki beni üç gündür yanından ayırmıyordu. Temkinli bakışları her zaman üzerimdeydi. Barbara başını salladıktan sonra gerilen ortamı yumuşatmak için derin bir kahkaha attı.

"İşte bu, gözaltlarındaki morlukları uyuşturucu dışında açıklayabilecek tek neden." Gözaltı morluklarımdan söz edilmesi beni rahatsız etse de ona gülümsedim. Koyu renkler beni korkunç bir bağımlı gibi gösteriyordu.

Barbara bize el salladıktan sonra üzerine bordo rengi yağmurluğunu geçirdi ve fırının üzeri rengarenk iplerle süslenmiş kapısından dışarı çıktı.

"Mavi olanları daha çok seviyordun öyle değil mi?" Harry'nin sesiyle bakışlarımı kapıdan ayırıp ona yönelttim. Tezgahın üzerinde sergilenen rengarenk çikolatalı-portakallı tartlardan birkaçını ufak bir tabağa koyuyordu. Hafifçe başımı salladım. Hangisini daha çok sevdiğimi bilmesi anlam veremediğim bir biçimde içimi ısıtıyordu. Harry karşımdaki sandalyeye oturup mavi gıda boyası katılmış tartı önüme uzattı. Kendisi kırmızı olan bir tane almıştı.

she's like heroin // hsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin