2

252 30 3
                                    

Gözlerimi açtığımda kendimi bir arabada buldum. Başımı koltuktan ayırıp etrafa baktım. Sol tarafımda oturan adamı fark etmemle irkildim. Benim bu arabada ne işim var? Elimi kapının koluna götürüp açmaya yeltenince araba hareket etmeye başladı.

"İneceğim."dedim. Durmadı. İneceksen atla anlamına mı geliyor bu? Zaten ne zaman güzel bir cevap alabilmiştim ki ben? "İnmek istiyorum."

Beni duymuyor gibi hareket ediyordu. Fazla yol almamıştık. Araba durunca bu tanıdık sokağı hatırladım. Bizim evimiz.
Eski evimiz.

Arabadan inip etrafa göz gezdirdim. Bir zamanlar ne umutlarla gelmiştim buraya. Şimdi ise her yere nefret doluydum. Bunun tek sebebi babam. Pardon Kemal Bey!

Emir Bey arabadan inince mecbur eve girdim. Hayatımdaki onca acının en büyüğünü dün tatmıştım. Ve bu eve gelip uyuma çabalarına girmiştim ve muhtemelen ancak dörtte filan uyumuştum. 

Evim o kadarki yabancılaştı bana...

Ama bu kadar çabuk pes edecek değildim.

Yukarı çıkıp dolaptan giysilerimi çıkarıp rastgele yatağın üzerine atmaya başladım. Ardından yatağımın altında uzun zamandır yerinden edilmediği için üstü tozla kaplı valizimi çıkarıp dolaptan çıkardığım giysilerimi özensizce içine koymaya başladım.
Birinin geldiğini fark ettim. Emir Bey! Aldırış etmeden işime devam ettim.

"Nereye gideceksin?"dedi sert bir tonda. Sanırsın soru sormuyor, hesap soruyor.

"Size ne?"dedim. Benimde sabrımın bir limiti var sonuçta. Dünden beri bu ne ya!

Bir karşılık vermeden gitti. Bazen bu sessiz halleri işime gelmiyor değil hani.
Ne diyorum ben ya? Dün bir bugün iki.

Bana gerekli tüm eşyalarımı aldığıma emin olunca kimliğimi ve telefonumu da kontrol edip aşağıya indim. Emir Bey televizyon izliyordu. Şöyle bir baktım da, her an tetikteymiş gibi bir duruşu vardı. Bu kendine has duruşu ve iri cüssesi çok dikkat çekiyordu. Sahi kimdi bu Emir Beycioğlu?
Bana ne ya!
Onunla geçirdiğim -geçirmek zorunda kaldığım- zamanlar için ondan teşekkür etmeyecektim ama bir veda konuşması yapmak da lazımdı.

"Emir Bey...ben, son kez bu evde kalmama izin verdiğiniz için teşekkür ederim." Cümlemi toparlamak için durdum." İyi günler."dedim.

Dışarı çıkıp ne zaman tuttuğumu bilmediğim nefesimi serbest bıraktım.  Sonunda özgürüm.
Ha bir de 'yeni eviniz hayırlı olsun' klişesi vardı. Ama yol geri dönemeyeceğim kadar uzaktı. Ayrıca bunu ona söylemek için halihazırda çok komşusu olacaktı. Yaşadığım için biliyorum.

Bir kamyon geldi evin önüne. İki adam eve girip bir şeyler konuştuktan sonra eksiliğini yeni fark ettiğim mobilyaları kamyona taşımaya başladılar. Demek gidiyor ha eşyalarımız.
Benim gibi yolcular...
Uzun yılların yorgunluğunu taşıyan kanepeye baktım. Yıpranmış, yer yer yırtılmıştı. Ben az mı oturdum ona? Onunla sırlarım bile vardı.
Tabi bunu yetimhaneye gitmeyen bilemez. Orada her çocuğun sırlarını, anılarını anlattığı bir arkadaştan çok eşyaları olurdu. Çünkü ailesini kaybetmiş her çocuk özgüvenini de kaybediyordu. Bir daha kimseye güvenemezdi. Bende güvenemedim. Bir ailem olsa dahi, anneme anlatamadığım anılarımı yastığıma, yatağıma anlattım. Ağlayarak hemde. Annem dediğim kadın yanımda olsa da bazen gelmedi gözyaşlarımı silmeye. Başımı gömüp ağladığım yastığım sildi. O bastı bağrına. Bu yüzdendir ki yetim çocukların sahiplendiği eşyaları çok kıymetlidir. Almasın kimse elinden...

Kaldırıma çıkıp yürümeye başladım. Ama bugün kahveye doğru değil, tam tersi yönde yürüyordum. Dün olanlardan sonra o taraftan umudumu kesmiştim.
Ben bunları düşünürken yolun bu tarafına geçen bir kadın gördüm. Yakından bakınca bunun elinden düşürmediği pazar arabasını yine tıka basa doldurmuş Nuriye Teyze olduğunu gördüm.

HAYALLERİNİ ARAYAN KIZWhere stories live. Discover now